18 Kasım 2018 Pazar

Sivas’ta Ermeni Olayları ve Tehcir Uygulaması



Anadolu coğrafyasının tam ortasında bulunan Sivas şehri en eski çağlardan beri yerleşim yeri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivas hakkındaki tartışmalardan biriside şehrin ilk yerleşim yerinin bugünkü şehir merkezi mi yoksa başka bir yer mi olduğu konusundadır. Burada ortaya atılan görüşlerden birisi şehrin ilk yerleşim yerinin şehrin bugünkü yerleşim yerinden 7 km. doğuda “Kızılkavraz Köyünün” bulunduğu bölge olduğu, diğer görüşe göre ise Kızılırmak kenarındaki Hanyazı bölgesidir. Burada yaşayan halk Kızılırmak taşkınlarından korunmak için bugünkü “Kale” civarına yerleşmiştir. Bu iki ismi bölgede gerçekleştirilen kazılar neticesinde ilk yerleşim yerinin buralar olduğuna dair izlere de rastlanılmıştır(1).  Maltepe Höyüğü kazılarında Sivas bölgesinde ilk yerleşmenin M.Ö. 2600 yıllarında başlayarak M.Ö. 200 yıllarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Sivas’ın ilk yazılı tarihi ise M.Ö.2 binin ortalarında Hititler ile başlamaktadır(2). Hititler döneminde başkent Hattuşaş’dan sonraki en önemli Sivas’ta bulunan ve günümüzde Altınyayla yolu üzerinde kalan Sarissa şehridir. Hititlerden sonra Asur, Med ve Perslerin idaresinde kaldıktan sonra Romalılara ve ardından da Bizanslıların eline geçmiştir. Kral 2.Basileios zamanında Kafkas bölgesinde de faaliyetini iyice artıran Bizans Devleti, Vaspurakan bölgesini de ele geçirmiştir(3). Bu bölgenin elde edilmesi Sivas’ın tarihi açısından da son derece önemlidir. Ermenice de “Soylular Ülkesi” anlamına gelen ve Anadolu’nun kuzey doğusunu kapsayan Vaspurakan bölgesinde yaşayan Ermeniler’in büyük bir çoğunluğu Sivas’a göç etmişlerdir. Bu bilgiden de şu sonuca varmak mümkün olacaktır. Günümüzde Sivas’ta bulunan Ermeni nüfusunun kökeni Vaspurakan bölgesine dayanmaktadır.
Sivas’ın Türkler tarafından ele geçiriliş tarihi ise 4 Temmuz 1059 tarihine rastlamaktadır.  Bu tarihte şehri uzaktan seyreden Türkmenler şehirde bulunan kilise kubbelerini çadır zannedip bir süre durduktan sonra gerçeği anlayınca şehre girdiler(4). Türkmenler şehre girince şehrin ismi “Sebestia” idi. Buradaki tartışmalı konulardan biriside Türkmenlerin şehri Sebastia üzerine mi inşa etti yoksa başka bir yere mi kurdu meselesidir. Bu tartışma konusu kesin bir şekilde tespit edilememek ile birlikte, bu şehrin diğer Anadolu şehirleri gibi Türkler tarafından hemen tamamiyle yeniden inşa edildiği şüphesizdir.Onun açık bir delili ise Sivas’ta Selçuklular öncesi döneme ait bir iz veya eserin mevcut bulunmamasıdır(5)
Bu tarihten sonra Anadolu’ya gelen Türkmen boylarının en önemli yerleşim merkezlerinden birisi de Sivas’tı. Sivasa Alayundlu, Bayat, Bayındır, Beğdili, Büğdüz, Çavuldur, Çepni, Dodurga ,Döğer, Eymür, İğdir, Karaevli, Karkın, Kayı, Kınık, Kızık, Salur, Yazır, Yıva, Yüreğir(6) isminde ki Türkmen boyları yerleşerek şehri Türkleştirdi.
Bu tarihten sonra Selçuklu-Danışmendli hakimiyeti arasında gidip gelen Sivas 1175 tarihinde II.Kılıçaraslan’ın şehri fethetmesiyle tamamen Selçuklu egemenliğine girdi. Selçuklular döneminde çok büyük bir gelişme gösteren şehir başkent Konya ile her alanda yarışır konuma geldi. Özellikle İzzeddin Keykavus döneminde Sivas’ta dikkat çekici bir gelişme oldu. Şehri çok seven Sultan İzzeddin Keykavus Sivas’ta yaşamayı tercih etti. Hatta İzzettin Keykavus’un  Memlük Hanedanından Melik Behramşah’ın  kızı ile olan düğüde Sivas’ta oldu.Gelinin elbiselerinin hazırlanması için Sivas’a ülkenin dört bir yanından zanaatkarlar geldi,Sivas şehri düğün için baştan aşağı süslendi, bir hafta süren düğün müzik ve eğlenceler ile geçti ve Sultan İzzeddin Keykavus yüksek miktarda sadaka dağıtmıştır(7). İlerleyen yıllarda hastalanan İzzeddin Keykavus için doğunun ve batının usta doktorları Sivas’a gelmişler ve Sultan’a Sivas’ın suyunun iyi geleceğini söylemişlerdir(8). Bu dönemde Şehrin günümüze kadar gelen önemli eserleri de yapıldı ve Şehir Selçuklu egemenliğinden çıktıktan sonra bir süre İlhanlı egemenliğine ve ardından da Eretna Beyliğinin egemenliği altına girdi. Alaüddin Eretna’nın hükmü altına giren Sivas(9),a Uygur Türkleri geldi. Bu nedenle de Anadolu’da azda olsa kökeni Uygur Türklerine dayanan Türkler’in olmasında Eretna Devleti etkisinden bahsedilmektedir. 1347 tarihinde yapılan ve şehir merkezinde bulunan Güdük Minare Kümbedi bir Eretna Beyliği dönemine ait eserdir(10). Eretna Beyliğinden sonra Kadı Burhaneddin Ahmet Hükümeti yönetimini de giren Sivas bu kısa süren egemenliğin ardından Osmanlı topraklarına katıldı. Kadı Burhaneddin Ahmed’in kabri Sivas’tadır ve türbesinde kendisinden başka evlatları da bulunmaktadır(11).Kadı Burhaneddin öldükten sonra yerine küçük oğlu kaldı. Bu tarihte Sivas şehrinin ileri gelenleri Bayezid’i şehre davet etti ve Bayezid Han Sivas’a geldi ve burayı oğlu Süleyman’a verdi(12).Bu suret ile Sivas 500 yılı aşacak bir şekilde Osmanlı himayesine girmiş oldu. Osmanlı himayesi altında Sivas, devletin Rumeli ve Balkanlar yönünde hızla gelişmesi nedeniyle Selçuklular zamanında ki önemini bir nebze de olsa kaybetse de, Doğu Anadolu’ya yapılacak seferlerde  önemli bir merkez olarak etkisini sürdürmüştür. Buna bir örnek verecek olursak Otlukbeli Savaşı üzeri Şah İsmail üzerine giden Yavuz Sivas’ta ordusundan 40.000 kişiyi  ihtiyat kuvveti olarak bırakmıştır ve Suşehri üzerinden Şah İsmail topraklarına girmiştir(13).
4 Temmuz 1059’yılından beri Türk varlığının hissedildiği ve Türk tarihi için son derece kritik olaylara ev sahipliği yapan Sivas şehrinde gayrimüslim unsuruna da tarih boyunca rastlanılmaktadır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde gerek içeride gerekse dışarıda zayıflamış konuma gelmesi ve Avrupalı Devletlerin Viyana Kongresi ile ortaya attıkları “Şark Meselesi” kavramı ile Devlet sınırları içerisinde etnik unsurların faaliyetleri çok farklı bir boyut aldı. Özellikle Batılı devletlerin bu oyunlarına alet olan etnik unsur olarak karşımıza Ermeniler çıkmaktadır. “Büyük Ermenistan Kurma” hayali peşinde olan batılı devletler ve Ermeniler’in bu amaç doğrultusunda ki ilk hedefleri “Türksüz bir Anadolu” kurmak olmuştu. Bu hayal çerçevesi içerisinde Türklere karşı bir çok mezalim ve katliamlarda gerçekleşti. Hiç şüphesiz Ermeni olaylarının ve Ermeni propagandasının en çok yaşandığı yerlerden biriside Sivas’tı.



Ermenilerin tarih boyunca gelişimlerine bakacak olursak, Nordin ve Alpin ırkları karışımı olan Ermeniler, Hind-Avrupalı unsurların karışımından meydana gelmiştir. M.Ö. 6.asırda Yunan kaynaklarında Armen, Fars kaynaklarında ise Armina adı ile zikredilen Ermeniler genellikle esmeri orta boylu, tıknaz,yuvarlak başlı, arkası düz başlı,saç ve göz renkleri koyu olan kimselerdir ki bunlarda Alpin tipi özellikleridir. Aralarında sarı saçlı ve mavi gözlü olanlarada rastlanılmaktadır(14). Armana ya da Armina kelimesi yukarı ülke anlamından doğmuştur.Bu ad ise Aramice Yukarı El/Ülke sözünden doğmuştur. Ksenofun MÖ.401-400’de geçtiği Doğu Anadolu’yu anlatan Anabasis adlı eserinde Yukarı Ülke adının önce Romalıların, daha sonrada Bizanslıların Kızılırmağın doğusuna verdikleri Yüksek Ülke anlamındaki ad ile aynı olduğunu ve Yunus Emre’de geçen Yukarı Eller deyiminin de yine aynı şekilde Fırat-Hazar denizi arasına verilen isim olduğu ifade edilir.Eski Yunanlı,Romalı Müellifler ile Bizans ve İran kaynakları bahsedilen coğrafya için  Armenya /Armenien, Araplar, Selçuklular ve halefleri ise Ermeni adını kullanır(15). Selçuklular’ın Tuğrul ve Çağrı Beyler önderliğinde giderek faaliyetlerini artırmaları ve adım adım devlet kurma yolunda doğru gitmeleri de Ermeniler açısından önemli bir dönüm noktası oldu. 1038 yılında Selçuklular Gazneliler ile uğraşırlarken Yabgulular da Anadolu’ya bir akın yapmışlar, bir çok hıyanet ve felakete uğrasalarda 1042’de Urmiye’de 15.000 kişi halinde toplanarak Ermeni Vaspuragan arazisine girmişler ve Ermeni prensi Haçig’i öldürüp bir takım mücadeleler sonucu tekrar Rey’e dönmüşlerdi(16). Oğuzlar tarafından Anadolu akınlarının artması sonucunda Bizans hükümdarı II.Basilie doğu hudutlarını emniyet altına almak ve İslam Ülkelerine doğru genişleme siyaseti gütmesi nedeniyle küçük Ermeni krallık ve prensliklerini kaldırarak önemli bir Ermeni Nüfusunu Anadolu’ya ve Sivas’a sevketti(17).Selçuklular’ın Gaznelileri yenmeleri ve  bölgeye geldikleri zaman buraya hakim olmalarıyla, Ermenilerde Türklerin hakimiyetini kabul ettiler.Artık Ermeniler uzun bir müddet Türklerin idaresi altında yaşamaya başladılar. Ermenilerin rahat yaşama dönemi Osmanlılar zamanında da devam etti.Osmanlılar Doğu Anadolu’yu Safevilerden, Çukurova’yı da Memlüklerden aldıkları zaman Ermenilerin doğuda 470, güneyde ise 150 yıldan beri bağımsız bir devlet kurmamışlardı(18). Türkler ile tanıştıktan sonra hiç görmedikleri kadar hoşgörüye mazhar olan Ermeniler Osmanlı Devleti içerisinde devlet kademesinde önemli görevlere kadar yükseldiler ve 29 paşa, 22 bakan,7 büyükelçi, 11 başkonsolos devlet kademesinde hizmet verdi(19). Osmanlı Devleti’nin giderek gücünü kaybetmesi ve yukarıda da belirttiğimiz üzere Batılı devletlerin gündeme getirdiği Şark Meselesi konusu, Osmanlı’yı bir çok ıslahat yapmaya da zorladı. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz tanzimat fermanıydı. Bu fermanla bütün tebaanın can,mal güvenliği sağlanırken,1847’de bir fermanla Patrikhanede biri 14 din adamında oluşan, diğeri 20 kişiden oluşan ve millet işlerini tanzim eden iki meclisin oluşturulması ve her iki meclisinde başkanının patrik olmasına karar verildi.Böylece Ermeni Milleti Nizamnamesi ortaya çıkana kadar Ermeni milleti bu şekilde yönetildi(20). Islahat fermanı ile yapılan düzenlenmeler neticesinde 1857,1858 ve 1860 yıllarında Patrikhanelerde toplanan meclislerde yapılan görüşmelerden sonra 1860 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesi hazırlandı.Ermenilerin Ermeni Anayasası olarak adlandırdıkları Ermeni milleti Nizamnamesi 29 Mart 1863’te onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir(21).Osmanlı’nın eski gücünü kaybettiği dönemlerde özellikle Ruslar tarafından Osmanlı idaresi altında yaşayan azınlıkların hakları sürekli korunmaya çalışılmış ve azınlıkları kendi amaçları doğrultusunda bir maşa olarak kullanmışlardır.1877-1878 yıllarında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşı ise Türk-Ermeni ilişkilerinde çok önemli bir dönüm noktası oldu. Osmanlı-Rus savaşı devam ederken Hristiyanlarından orduya kabul edileceğinin belirtilmesi üzerine hemen ilk günde sadece  Erzurumda 84 Hristiyan Osmanlıya yardım için kaydolsada Rus konsolosu Hristiyan Papazlarını Rusya’nın ülkeleri için savaşmalarını hoş karşılayamayacağını konusunda uyardı,Papazlar Hristiyanlara ülkelerine hizmet etmemlerini söyledi ve böylelikle Hristiyanlar askere yazılamadılar(22).Bu savaş sırasında Kars Osmanlıların eline geçince yörede bulunan Ermeniler Türklerin aleyhinde bir tutum sergileyip, İngiliz kayıtlarına görede Türk yaralılarını öldürmüş ve Ruslara yardım etmişlerdir(23).Bu savaş sonucu imzalanan Ayastefanos ve Berlin Anlaşması ise Ermeni sorununun uluslar arası boyut kazanmasından kritik bir dönüm noktası oldu. Ayastefanos görüşmeleri için Osmanlı hükümeti adına Hariciye Nazırı Saffet Paşa ile Berlin Elçisi Sadullah Bey;Rus hükümeti adınada Kont Ignatief ile Nelidof katıldı(24). Bu anlaşmanın Ermeniler açısından en önemli bir sonucuda Osmanlı Devleti Anadolu’nun doğusundaki Ermenilerle meskun yerlerde de ıslahat yapmayı ve Ermenileri Kürtlerle Çerkezlere karşı himaye etmeyide vadetmiştir(25).Esas olarak bu anlaşma ile şu 3 önemli unsurun ön plana çıkması Ermeni sorununun uluslar arası bir mesele haline gelmesinin açıkça deliliydi.
1-Ermenistan denilen bir memleket vardır.                                                                  
2-Buraların idaresi ıslaha,düzeltilmeye muhtaçtır.                                                       
3-Ermenilerin güvenliği Kürtler ve Çerkesler tarafından tehlikeye maruzdur(26).
Ayastefanostan hemen sonra toplanan Berlin Kongresi ve sonucunda imzalanan Berlin Anlaşması’da yine Ermeni meselesi  açısından kritik bir olaydır. Ayastefanos anlaşmasıyla bir anlaşma metninde zikredilen Ermeniler,Berlin görüşmelerinde diğer Avrupalı devletler nezdinde girişimlerini sürdürmek ve reform konusunda onlardan destek almak amacıyla bir heyetle katılmışlardır.Bu heyette eski Patrik Mıgırdıç Hrimyan,Beşiktaş Psikoposu Horen Narbey ile Ermeni Milli Konseyinden Minas Çeraz ve Stefan Papazyan bulunmaktaydı(27).Görüşülen konular neticesinde Ermenilerle ilgili olarak alınan karar gereğince;Ermenilerin oturmakta bulunduğu Anadolu vilayetlerinde yeni bir idare tarzının kurulması ve Kürtlerle çerkezlere karşı korunması kararlaştırıldı(28). Osmanlı yönetimide zaman zaman ıslahat projesi üretmeye başladılar.Mesela 1895’te Vilayet-i Sitte için öngörülen 40 maddelik bir ıslahat projesi hazırlandı(29). Bu ıslahat projeleri hazırlandığı zamanlarda Ermenilerin çıkarttıkları karışıklıklar oluyordu. Islahat meselesi Araya Yunan harbinin girmesi ile bir süre rafa kalktı.Rusya Balkan savaşından sonra ıslahat meselesini yeniden gündemine aldı. Bir yandan bu konu İngilizlerle görüşülürken diğer yandan da hükümet yetkilileri Ermeni ileri gelenleriyle ve Taşnak yetkilileriyle toplantı yapıp Rusyanın meseleye müdahil olmadan çözümü için gayret sarfetmişlerdir;fakat Ermeniler Rusya’nın tam desteğine güvenmesi sonucu işbirliği gerçekleşmemiştir(30) .İlerleyen günlerdede 1913’te bir tasarı hazırlanmış ve bu tasarının önemli maddelerine göre Erzurum, Van,Bitlis,Diyarbekir,Harput ve Sivas vilayetleri tek vilayet haline getirilecek,bu vilayetin genel valisi büyük devletlerin muvaffakatiyle padişah tarafından 5 yıl süre için atanacak, Genel Vali bir Osmanlı hristiyanı tercihen Avrupalı yabancı olacaktı ve vilayet meclisinde eş sayıda Müslüman ve Hristiyan üye bulunacaktı(31).Doğu Anadolu’nun Van,Bitlis,Harput veDiyarbekir kısmına Norveç ordusundan binbaşı Hoff’un;Trabzon,Erzurum ve Sivas kısmındada Hollanda’nın doğu sömürgeleri sorumlularundan  Westenenk müfettiş olarak atanmasına karar verilmişsede Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla bu uygulanamadı ve Aralık 1914’te Osmanlı hükümeti anlaşmayı iptal ederek ıslahat meselesi son buldu(32).
Ermeni meselesi siyasi olarak bu yönde gelişirken bu işin bir de diğer boyutu olan ve özellikle Ermeni komitacıların içlerinde bulunduğu faaliyetlerde giderek arttı. Özellikle Türk nufüsuna karşı yapılan katliamlar ya da devlete karşı yapılan isyanlar daha Birinci Dünya Savaşı başlamadan dahi kendisini göstermişti. Ermeniler için son derece mühim bir nokta olan Sivas’ta da bu faaliyetler görüldü.

Sivas’ın jeopolitik olarak konumu çıkarılacak Ermeni isyanlarına pek uygun bir yer olarak durmuyordu. Sivas hem cepheden uzaktı, hemde olası bir Rus desteğine çok uzak düşüyordu. Ancak Rus cephesine ulaşmak için savaş malzemesi ve taburlar Sivas’tan geçiyordu.Sivas aynı zamanda tüm savaş bölgesine yayılan telgraf sisteminin merkeziydi. Sivas ili ulaşım ve iletişimin dar boğazıydı.Sivas’ta herhangi bir kırılma Osmanlıya yapılmış ağır bir darbe olacaktı(33). İşte bu nedenle Ermeniler Sivas’a yoğunluk verdiler. Peki bu yoğunluk verilirken ve bu faaliyetlerin uygulanmasında esas önemli etken nüfus gücü Sivas’ta ne idi. Bilindiği gibi Sivas Vilayet-i Sitte dahilinde bulunan bir şehirdi. Burada Ermeni nüfusunun varlığına dair Justin Mc.Carthy şehir nüfusunun %13’ünü Ermeni olarak vermektedir(34). Bir diğer kaynağa göre ise Sivas’ta Ermeni nüfusu şu şekildedir(35).
     SİVAS
1893 Senesi
1910/11 Senesi
1914 Senesi
116.545 Ermeni
144.056 Ermeni
143.406 Ermeni

1325 Salname kayıtlarına göre İse Sivasta Ermeni nüfusu şu şekildedir(36).

                       MÜSLÜMAN
                        ERMENİ

Erkek
Kadın
Erkek
Kadın
Sivas
67.483
65.549
12.013
11.104
Aziziye
26.528
23.109
606
408
Tonus
21.790
19.297
7.623
5.455
Yenihan
19.731
17.431
671
669
Hafik
21.008
19.820
5.875
5.433
Koçkiri
22.739
21.368
2.836
2.437
Divriği
14.290
13.759
4.043
3.672
Gürün
8.070
7.530
3.866
3.810
Darende
13.242
12.531
1.491
1.291
Kangal
14.777
13.336
1.636
1.252
Toplam
208.013
190.359
42.227
36.380
Tokat
47.362
42.893
6.608
5.922
Zile
36.202
34.524
1.332
1.351
Erbaa
25.321
23.922
1.645
1.322
Niksar
13.626
12.797
1.585
1.528
Amasya
24.529
22.687
4.489
4.366
Köprü
20.730
19.741
493
481
Merzifon
21.664
11.769
3.818
3.400
Hacıköy
12.224
12.055
1.698
1.549
Mecidözü
18.432
16.874
110
114
Ladik
8.302
7.905
157
162
Havza
8.036
8.540
23
30
Karahisar
10.006
9.472
4.246
3.921
Hamidiye
19.981
17.379
341
321
Suşehri
11.724
10.243
6.038
5.508
Koyulhisar
10.748
9.590
24
20

Sivas’taki Ermeni Nüfusu hakkında ki bir diğer bilgiyi ise o dönem Anadolu’ya gelen Dwight ve Smith isimli iki Amerikalı misyoner vermektedir. Onlara göre Sivas’ta 1800 Ermeni hane bulunmaktadır ve  içlerinde Katolik Ermeni yoktur. Ancak bir saate yakın mesafede ise 100 kadar Katolik Ermeni’nin yaşadığını ve açık kiliseleri ile kendi papazlarının bulunduklarını bildirirler(37). Burada dikkat çekici yer ise Dwight ve Smith’in Sivas’a gelmeden bu gözlemlerini aktarmış olmalarıdır.
Siyasi olaylar bu şekilde bir yol izlerken, diğer yandan da kurulan komiteler sayesinde Ermenilerin başrol oynadığı olaylar Anadolu coğrafyasında yaşanıyordu. Sivas’ta ki bu olayların ilki ise ,  21 Ekim 1880 tarihinde İskender isimli bir Ermeni tüccarının, parasını çalan bir hırsız tarafından Sivas’tan 65 km uzaklıkta bulunan Hanlı köyünde öldürülmesi sonucu çıktı. Bu olayı siyasi bir boyuta dönüştürmek isteyen Ermeniler ise kısa bir sürede toplandı ve 1500’kişiye yaklaşan Ermeni, İstasyon Caddesinden valiliğe doğru yürüdü. Valilik binasının önüne gelen topluluk burada Valilik binasını taşladı ve bütün camları kırdı. Halkı nasihatlarıyla telkin etmeye çalışan Vali İsmail Hakkı Paşa’nın bu tutumu daha olumsuz bir etki yarattı ve toplanan Ermenilerden içeri girip valinin sakallarını dahi yolanlar oldu. Valilik binasının Ermenilerce sarıldığını gören Türk ahali ise Valiyi korumak amacıyla aniden toplandı ve Ermenileri kuşattı. Tam çatışma çıkacağı anda Valinin teskinleriyle kalabalıklar sakinleştirildi(38).
Sivas, Ermeni olaylarının çıkması açısından çok cazip bir konumdaydı ve bu nedenle de bir çok Ermeni kaynaklı olay 21 Ekim 1880’de çıkan ilk olaylardan sonra da devam etti. Tıpkı Ankara ve Bitlis’de olduğu gibi Sivas’ta da bu olayların baş aktörleri Andon Roşdini, Mihran Damadyan, Leon ve Jirayir kardeşlerdi ve bu isimler Atina Komitesi tarafından buralara gönderilmişti(39). Özellikle komitacılar Sivas’ta ki belli başlı köyleri dolaşarak halkı “  Türklerin meşrutiyetten, hürriyetten anladıkları Ermenileri yok etmektir. Eşitlik, kardeşlik sözlerine sakın aldanmayın, Ermeniler hürriyetlerini silah ve bombayla alacaklardır, öküzünüzü satın bomba alın.” Sözleriyle motive ediyorlardı. Bu sözlerle köy köy dolaşan isimler ise Penganlı Piza Mıgırdiç, Gökdenli Murat,Suşehrili Dagisyan Aram, Şebinkarahisarlı Karagözyan Hemayaktı(40).
1913 yılı Ağustos ayında Şebinkarahisa ve Suşehri’ne  giden bir Amerikalı öğretmen olan Mr. Huborg Şebinkarahisar’dan dönüşünde Suşehri’nde bir gece yatarken tüfekle öldürüldü. İlk başta bu olayı Türklerin yaptığı zannedildi ve bir çok Türk suçsuz olduğu halde tutuklanıp haklarında soruşturma başlatılsada olayın daha sonra Ermenilerce siyasi nedenlerle gerçekleştirildiği anlaşıldı ve tutuklananlar serbest bırakıldı, bu olayların gerçek faili bulunamadıysa da  olayın esas amacı Türkleri barbar göstermek olduğu anlaşılmıştı(41). 
1913 yılında Suşehri’nin Ezbidir bucağı Ermeni Papazı Kerih’in bazı hareketleri hükümeti kuşkulandırmış ve bir hırsızlık olayından sonra evinin aranmasıyla evinde çok sayıda yasak silahta bulunmuştu. İleride çıkacak Şebinkarahisar isyanında Kerih çok önemli rol oynamıştır. Yine Şebinkarahisar Yaycı köyü papazı Siponil bir papazdan ziyade bir Komitacı gibi çalışmıştı ki sadece Suşehrinde Ermeni köylerinde 160 silah bulundu(42).
Zara ilçesinde de Ermeni Komite reislerinden Gemisli Tanil ve arkadaşları Zara ile Hafik arasındaki Sakar dağında harman süren 12 Türk’ü, Karahisar savcısı Cemal ile 2 jandarmayı ve bölgede bir çok kimseyi öldürüp soydular(43).
Aslında 23 Nisan 1915’tarihinde Sivas valiliğinin Dahiliye Nezaretine gönderdiği mesaj her şeyi daha net bir şekilde açıklamaktadır. Bu mesaja göre “ Vilayet içerisinde Ermenilerin toplu olarak bulunduğu yerler Şebinkarahisar, Suşehri, Hafik, Gürün, Divriği, Amasya, Gemerek,  Tokat ve Merzifondur. Şimdiye kadar Suşehri’nin Türk köyleriyle ve civarında Hafik’in Tuzhisar, Horasan köylerinde ve merkeze bağlı Olataş bucağında yapılan aramalarda pek çok yasak silah ve dinamit bulundu. Ermeniler burada 30.000 kişiyi silahlandırdıkları ve bunlardan 15.000’inin Rus ordusuna katıldığı ve diğer 15.000’inin de Türk ordusunun başarısızlığı halinde ordumuzu geriden tehdit edeceği yakalananların ifadesiyle kesinleşmiştir. Ermeni çete Reisi Murat’ın sığındığı Tuzhisar köyüne gönderilen güvenlik birlikleriyle Ermeniler arasında çarğışmalar olmuş ve kaçanlar kovalanmaktadır(44).
Sivas’ta bu olaylar yaşanırken yurdun diğer kesimlerinde de hemen hemen aynı türden olaylara da rastlanılıyordu. Türk ordusu zor durumda bırakılmak isteniyor ve hatta arkadan vurulmak için Ermeni Komiteleri halkı silahlandırıyordu. Özellikle Türk- Ermeni ilişkileri açısından bir dönüm noktası niteliği taşıyan 93 harbinden sonra Ermenilerin komiteler vasıtasıyla çıkardığı isyan ve olaylar 20.yüzyılın başlarında artmıştı. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinin ardından bu olaylar had safhaya ulaştı ve Devlet, yıllarca Millet-i Sadıka dediği Ermenilere mensup kişileri bu kez kendisine karşı savaşırken gördü. Hiç kuşkusuz ki Devlet bir önlem almalıydı. Çünkü itilaf devletleri Çanakkale’ye demir atmıştı ve tam bu tarihlerde Ermeniler isyan çıkardı. 1915 Nisan’ın da Van Ermeniler tarafından ele geçirildi 20 Mayıs tarihinde ise Van’ı Ruslar’a teslim ettiler. Bu nedenle de Devlet cepheye giderken gerisinde bir tehditi bırakmamak istedi. Özellikle Van’ın Ruslar’a teslim edilmesinden sonra artık gün yüzüne çıkan ihanetin ardından ivedilikle zorunlu göçün uygulanması gerek görüldü. İlerleyen günlerde de Bogos Nubar Paşa’nın İtilaf Devletleri ile yazışmaları ortaya çıktı ve bu yazışmalara göre Nubar Paşa, Ermenilerin 40. 000 kişilik ihtiyat kuvveti ile İtilaf Devletlerine yardım edeceklerini bildiriyor ve kendilerine silah ile mühimmat yardımı yapılmasını talep ediyordu(45).  Giderek tehlikeli bir durum alan bu mesele bir an önce hallolmalıydı ve öncelikle komite üyelerinin toplanılmasına karar verildi. 24 Nisan 1915 günü İstanbul ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ki Erkek Ermeniler tutuklanıp, göz altına alındı. Daha açık bir ifadeyle 24 Nisan 1915 günü vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilen gizli emir ile Ermeni komite merkezlerinin kapatılarak evraklarına el konulması, komite elebaşları ile hükümetçe tanınan önemli “muzırr” Ermenilerin tutuklanması, bulundukları yerlerde  oturmalarına  sakınca görünenlerin uygun yerde toplanarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, evrakların incelenmesi sonucunda suçlu bulunanların mahkemeye sevk edilmesi istendi ve bunun ardından 24 Nisan gecesi 3 Ermeni din görevlisi olmak üzere 1800 Ermeni yakalanarak Ankara’ya gönderildi. Bunlardan 500’ü Taşnak, 500’ü Hınçak ve kalanlarda Ramgavar partizanlarıydı(46).

Ermenilerin, Rusya ile yaptıkları ittifaklar Osmanlı Devletini ıslahat projesinin askıya almaya ve zorunlu olarak daha farklı önlemler alınmaya sevk etti.  Enver Paşa’nın İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya yazdığı bir telgrafa göre Ruslar 20 Nisan 1915 tarihinde kendi sınırları içerisinde ki Müslümanları sefil bir halde sınırlarımızdan içeriye adeta sürüyorlardı. Dolayısıyla hem misilleme yapmak hemde ,isyancıları dağıtmak için Ermenileri ve ailelerini ya Rusya’ya  ya da Anadolunun çeşitli yerlerine dağıtmak gerekti. Enver Paşa bu durumun ardından da Anadolu’ya gelen Müslüman halkı onların yerine yerleştirmeyi önerdi(47).
Bu telgraf üzerine Talat Paşa durumu acil olarak değerlendirip Bakanlar Kurulu dahi karar almadan kendisi önemli kararlar aldı ve Van, Erzurum ve Bitlis’de ki Ermenilerin savaş alanı dışına çıkarılmasını emretti. Ve bu bölgelerin valilerinin birbirleriyle iş birliği yaparak kararın derhal uygulanmasını istedi. Doğu Cephesindeki arkadan gelecek tehlikelere karşı böyle bir önlem almak gerekti(48). Tam da bu sırada Ermenilerin desteği ile Van şehri Rusların eline geçti ve tahminen 30.000 müslüman katledildi(49).

Bu bölgelerden sevk edilen Ermenilerin yeni ikamet yerlerinin demiryolu hatlarına en az 25.km mesafe olacağı ve Ermenilerin can ve mal güvenliklerinin sağlanacağı özellikler belirtilmiştir ve gereken önlemlerin alınması Urfa, Musul ve Zor Mutasarrıflığına bildirildi(50). 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan kanunlada savaş bölgesinden çıkarılacak illerin sayısı artırıldı ve  adı “Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükümete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-ı Muvakkat” olan kanun hükmündeki kararname 1 Haziran 1915’tarihinde Takvim-i Vekayide yayınlanarak yürürlüğe girdi(51). 4 Maddelik Karar Özetle şu şekildeydi 

Madde 1 :Sefer zamanında ordu kolordu ve tümen komutanları ile bunların vekilleri ve müstakil bölge komutanları halk tarafından her hangi bir şekilde hükümetin emirlerine, ülkenin savunmasına ve emniyetin yapılmasına dair yapılan düzenlemelere karşı muhalefet ve silahlı saldırma ve karşı koyma görürlerse, İderhal askeri güçlerle en şiddetli şekilde cezalandırılmaya, saldırı ve karşı koymayı tamamen ortadan kaldırmaya yetkili ve zorunludur.
Madde 2: Ordu, müstakil kolordu ve tümen komutanları askeri nedenlerle veya casusuluk ve hainlikleri köyler ve kasabalar ahalisini tek tek  veya toplu olarak diğer yerlere sevk ve iskan ettirebilirler.
Madde 3: BU kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir.
Madde 4: Bu kanun uygulamasından Başkomutanlık vekili ve Harbiye nazırı sorumludur(52).
30 Mayıs 1915 tahinde de Seck ve İskan Kanunu gerekli formaliteler tamamlandıktan sonra Bakanlar Kurulunda gündeme getirildi ve aynı tarihte bu uygulamayı kabul eden bir karar alındı. Bu tarihte yayınlanan 15 Maddelik bir talimatnamede özetle şu şekildeydi.
Madde 1: Nakli gereken ahalinin sevk edilmesi, mahalli memurin idaresine aittir.
Madde 2: Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını yanlarında götürebilirler.
Madde 3: Yerleşecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin yolculuk esnasında mal ve canlarının korunmasıyla iaşe temini ve istirahatleri, geçtiği yerlerdeki memurin-i idareye aittir.
Madde 4: İskan yerlerine gelen Ermeniler, durumun gereği ve yerine göre ya ayrı olarak var olan köy ve kasabalara yapılacak hanelere veyahut hükümet tarafından kararlaştırılacak yerlerde kurulacak köylere yerleştirilecektir.
Madde 5:  İskan mıntıkalarında köy oluşturulması için müsait sahipsiz topraklar ve devlet toprağı bulunmadığı takdirde devlet mülklerinden olan çiftlik ve köylerin bu husus için tahsis edilmesi uygundur.
Madde 6: Ermeni iskan edilecek köyler ve kasabalarla yeniden kurulacak Ermeni köyleri hududunun Bağdat demiryolu hatlarından ve diğer demiryollarından en az 25 km uzakta olması şarttır.
Madde 7: İlave suretiyle köyler ve kasabalara yerleştirilen Ermeniler ile yeni tesis edilen köyde iskan edilen ahalinin nüfus kaydına esas olabilecek bir düzenlilikle hane itibariyle her ailenin isim, şöhret, yaş, sanat, geldiği ve iskan edildiği yerler ve hanedekilerin isimleri ve yaşları bildirilen bir defter ile tanzim edilecektir.
Madde 8: Tayin edilen yere iskan edilen bir kimsenin bağlı olduğu komisyonun izni olmaksızın ve mahalli zabıtadan özel vesika almaksızın başka bir yere gitmesi yasaktır.
Madde 9: Tayin edilen yerlere gelen ahalinin kesin iskanlarına kadar iaşe ve muhtaç olanların evlerinin yapımı dahi Muhacirin Tahsisatından sarf edilmek üzere Hükümet’e aittir.
Madde 10: İaşe ve iskan hususlarının sağlanması ve çabuklaştırılması ve ahalinin sağlığının korunması ve refahının sağlanmasıyla ilgili işlerin yapılması  mahallerin en büyük mülkiye memurları baş sorumlu olmak üzere Muhacirin komisyonlarına aittir. Muhacirin komisyonu bulunmayan yerlerde Muhacirin nizamnamesine uyularak yeniden teşkili gereklidir.
Madde 11: İaşe ve iskan hususlarının sağlanması ve çabuklaştırılması için lüzumu kadar sevk, iaşe ve iskan memurlarının tayini, Nezaretten izin istemek şartıyla mutasarrıf ve valilere aittir.
Madde 12: İskan gerçekleştirilen her aileye geçmişteki ekonomik durumları ve şu andaki ihtiyaçları dikkate alınarak münasip miktarda arazi verilecektir.
Madde 13: Arazinin ayrılması ve dağıtımı Muhacirin komisyonlarına aittir.
Madde 14: Ayrılan arazinin hudud ve dönümü, tayin edilip muvakkat ilmuhaber  karşılığında sahiplerine dağıtıldıktan sonra düzenli bir biçimde özel deftere kaydolunur.
Madde 15: Muhtaç olup da tarımla uğraşan ve sanatkarlara gereken miktarda alev ve edevat verilecektir(53).
Görüldüğü gibi devlet sev sırasında her türlü önlemi almış ve her türlü kolaylığı sağlacayacağını göstermiştir. Tehcir uygulama süreci bu şekilde ilerlerken, Anadolu’daki en önemli merkezlerden olan Sivas’ta bunun yansıması nasıl oldu. Öncelikle tehcir kararı alınmadan önce Sivas’ta bulunan Ermeni varlığı şu şekildedir.
Vilayet Merkezindeki Ermeni Hanesi
Erkek Ermeni Nüfusu
Bayan Ermeni
Nüfusu
Ermeni Nüfusu Toplamı
Mülahazat
3.940
10.250
10.936
21.186
Nüfus dairesi kaydının adem-i sıhhati itibarıyle edilen tahkik ve tahmine göre.
3.847
9.032
10.430
19.462
Sevk Olunan
0
929
0
929
Amele taburlarıyla, inşaat, nakliye,sanayi ve bölüklerinde ve menzil kolunda istihdam olunan askerler.
93
289
506
795
Zabitan ve memurin-i sıhhiye ve asakiri aileleriyle ehl-i sanat ve mühtedi ve mühtediye ve malulin ve haricinden gelenler(54).

Sivas’a tehcir uygulamasıyla ilgili gelen ilk emir niteliğindeki telgraf 14 Haziran 1915’tarihinde gelmiştir ve bu gelen emire göre Suşehri Ermenilerinin ihraç edilmeleri uygun görülmüş olup, Sivas vilayeti dahilinde ki Ermenilerin merkezden izin ve görüş alınmadıkça yerlerinden çıkarılmamaları uygun görülmüştür(55). Daha sonra Sivas’tan göç eden Ermenilerin sayısından anlaşıldığı kadarıyla tehcir Sivas Merkezde bulunan Ermenileri de kapsamıştır. 
24 Haziran 1915 tarihinde Sivas Mutasarrıflığına gelen telgrafla da Tahliye’ si kararlaştırılan Ermenilerin mesken, köy ve kasaba ahalisinin isim ve miktarlarının merkeze bildirilmesi istenmiştir(56). Tabi bu sırada Ermenilerden kalan küçük çocuklara önlemlerde alındı.  Sivas’ta kalan küçük Ermeni çocuklarının yetimhanelere yerleştirilmesi için burada münasip binanın bulunup bulunmadığı ve ne kadar çocuk kaldığı merkezce istenmiştir(57).  Görülmektedir ki yeterli bina bulunmadığı takdirde merkez buraya gereken yatırımı gösterecektir.
Nakilleri kararlaştırılan Ermenilerin ise mallarının muhafazasına ilişkin talimatname 27 Haziran  1915 tarihinde Sivas’a gönderilmiştir(58) ve bu gönderilen talimatnameden hemen bir sonrada Talat Paşa Sivas’tan şimdiye kadar ne kadar Ermeni’nin sevk edildiği bilgisini acilen istemiştir(59).
17 Ağustos 1915 tarihinde ise Sivas’ta bulunan öksüzhanede ki muallime ve çocukların şimdilik Sivas’ta kalmalarına müsaade edildiği Merkezden, Sivas’a bildirildi(60). 
Ermeni Tehciri esnasında ortaya güvenlik sorunları da çıkmaya başladı.  Ermeniler tarafından kurulan eşkıya çeteleri sevk edilen ahaliye zarar veriyordu ve güvenliğin devletçe sağlanması için telkinler sık sık vilayet merkezlerine bildiriliyordu. Mesela Sivas’a , Boğazlıyan ve Akdağ civarında çıkan Ermeni eşkıyanın yakalanması için ortak hareket edilmesi bildirildi(61).
Sivas’tan ne kadar Ermeni sevk edildiği konusunda ise 16 Eylül 1915’te gönderilen şifre telgraf çok önemli bilgiler vermektedir ve o şifre telgrafa göre  merkez ve çevreden Cizre’ye 136.84 nüfus Ermeni’nin sevk edildiği ve telgrafın gönderildiği gün ise 6.055 kişinin sev edildiği bildirilmiştir(62). Sevk dilen kafilelerde yakından takip ediliyor ve sürekli irtibat kuruluyordu. Mesela Sivas’tan 16 Eylül’de yola çıkan kafile hakkında bilgi 2 gün sonra merkeze yazılıyordu. Bu bilgi ise Malatya-Urfa arasında 15.000 mevcudlu iki kafilenin bulunduğu şeklindeydi(63).
Elbette sevkler esnasında istemli ya da istemsiz suiistimaller ortaya çıkmıştı ve bu durum karşısında da Devlet son derece caydırıcı önlemler almayı ihmal etmedi.  Sivas’a da sevkiyat esnasında suiistimallerde bulunanların Divan-ı Harbe gönderilmek üzere komisyon teşkiline dair emir bildirildi(64).  Tabi ortaya suiistimallerde bulunanlarda çıkmıştı. Suistimalleri gerçekleştirenlere karşıda gereken yaptırım uygulanıyordu. Mesela Tonus Kaymakamı Cemil Bey Ermenilerin hareketleri esnasında uygunsuz hareketlerde bulunmasından dolayı görevinden azledilmiştir(65).  Yine aynı şekilde sevkiyat esnasında uygunsuz hareketlerde bulunan Gürün Kaymakamı Şuayip Efendi’de Divan-ı Harpe sevkedilip görevden el çektirilmiştir(66).
Sivas’ta sevk edilmemiş ve daha sonra hıyanetleri tespit edilmiş olan Ermeniler’de 20 Şubat 1916’tarihli bir şifre telgrafın verdiği bilgiye göre Zora sevk edilmiştir(67).
Tehcir Uygulaması esnasında ortaya çıkan masrafların karşılanması için Sivas’a gereken paralar gönderilmiştir. Belli aralıklarla gönderilen para ve tarihleri şu şekildedir:
Gönderildiği Bildirilen Tarih
 Gönderilen Para Miktarı
Para Türü
7 Eylül 1915
10.000
Lira
22 Mart 1917
500.000
Kuruş
8 Ekim 1917
4.000
Lira
24 Mart 1918
1.000.000
Kuruş(68)


                                                                                                                                   Okan Küsgün




















Dipnotlar
1İbrahim Yasak, Sivas İli ,Sivas2004 S8
2Ramazan Tosun, Milli Mücadelede Sivas’ın Yeri ve Önemi ATAM Dergisi Mart 1996, C7, S34
3Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi,Ankara2011,S291
4Osman Turan,Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul2012,S153
5Osman Turan,Selçuklular ve İslamiyet,İstanbul2005,S130
6Ahmet Tabakoğlu,Türk İktisat Tarihi,İstanbul2003,S74n-75n
7Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti,İstanbul2012,S365,366
8Erdoğan Merçil, Türkiye Selçuklularında Meslekler,Ankara2000,S114
9İsmail Hakkı Uzunçarşılı,Anadolu Beylikleri ve Akkayounlu Karakoyunlu Devletleri,Ankara2011,S157
10Y.Can, R.Gün, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul2012,S218
11İsmail Hakkı Uzunçarşılı,Anadolu Beylikleri ve Akkayounlu Karakoyunlu Devletleri,Ankara2011,S165
12Aşıkpaşazade  Tarihi, İstanbul2011,S79
13İsmail  Hakkı uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,Ankara2011,C2,S262
14Mehmet Saray,Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri,Ankara2010 S4
15Davut Kılıç,Osmanlı Ermenileri Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler,Ankara2012,S1
16Saray,a.g.e. S5
17Osman Turan,Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti,İstanbul2012,S119
18A.g.e. S120
19Yusuf Halaçoğlu,Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları,İstanbul2010,S17

20Saray,a.g.e. S11
21Bülent Bakar,Ermeni Tehciri,Ankara2009,S18
22Bakar,a.g.e. S,18
23Justin McCarthy,Kim Başlattı?-Ermeni Soykırımı iddiaları,Ankara2006,S21
24McCarthy,a.g.e. S2
25Enver Ziya Karal,Osmanlı Tarihi 8.Cilt,Ankara2011 S64
26Karal,a.g.e. S66

27Bakar,a.g.e. S21
28A.g.e. S23
29Karal,a.g.e. S77
30Bakar,a.g.e. S28
31A.g.e. S28-29
32A.g.e. S28
33Mc.Carthy a.g.e. S28
34A.g.e.S28
35Yusuf Halaçoğlu,Sürgün ve Göç,Ankara2010, S15 Sancak Sınırları Baz Alınarak Hesaplanmıştır
36Filiz Gemici, Milli Mücadelede Bir Vali;Sivas Valisi Reşit Paşa ,Sakarya Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Tablodaki Bilgiler Sivas sancağı dahilini göstermektedir. Ve 1325 tarihi de 1909 senesine denk gelmektedir.

 37Ömer Turan, Amerikalı Misyonerlere Göre Ermeniler, Ermeni Soykırımı İddiaları,Ankara2006, S206
38Kemalettin Kuzucu, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği ve İlk Ermeni Olayları,İstanbul2008,S78-79
39Mihran Damadyan, Bir Ermeni Komitecinin İtirafları,İstanbul2009, S63
44İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu,Ankara1984, S196-198
45Kemal Çiçek,Türk Ermeni İlişkileri ve Tehcir,Ankara2006 S152
46A.g.e. S153
47A.g.e. S154
48A.g.e. S154
49Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, Ankara2012,S34
50A.g.e.S36
52Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, Ankara2012,S40
53Bakar,a.g.e. S79-80
54DH.EUM.2.Şb 73/58_2
55DH.ŞFR. nr 54/7 14 Haziran 1915
56DH. ŞFR. nr 54/136 27 Haziran 1915
57DH. ŞFR: nr54/150 13 Şubat 1331
58DH.ŞFR. nr54/202 14 Şubat 1331
59DH.ŞFR. nr54/222 15 Şubat 1331
60DH ŞFR.  nr 55/42 4 Ağustos 1331
61DH ŞFR.  nr 56/14 2 Eylül 1331
62BOA DH EUM 2.Şb. 68/84
63BOA DH EUM 2Şb 68/70
64DH ŞFR 56/179 13 Eylül 1331
65DH ŞFR 57/105 11 Teşrin-i Evvel 1331 24 Ekim 1915
66DH ŞFR 57/413 31 Teşrin-i Evvel 1331
67DH ŞFR 61/72 7 Şubat 1331
68Bakar, A.g.e. S108-114

















Kaynakça
Ahmet Tabakoğlu,Türk İktisat Tarihi,İstanbul2003
Aşıkpaşazade  Tarihi, İstanbul2011
BOA DH EUM 2.Şb. 68/84
BOA DH EUM 2Şb 68/70

Bülent Bakar,Ermeni Tehciri,Ankara2009

Davut Kılıç,Osmanlı Ermenileri Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler,Ankara2012
DH.EUM.2.Şb 73/58_2

DH.ŞFR. nr 54/7 14 Haziran 1915

DH. ŞFR. nr 54/136 27 Haziran 1915

DH. ŞFR: nr54/150 13 Şubat 1331

DH.ŞFR. nr54/202 14 Şubat 1331

DH.ŞFR. nr54/222 15 Şubat 1331

DH ŞFR.  nr 55/42 4 Ağustos 1331

DH ŞFR.  nr 56/14 2 Eylül 1331

DH ŞFR 56/179 13 Eylül 1331

DH ŞFR 57/105 11 Teşrin-i Evvel 1331 24 Ekim 1915

DH ŞFR 57/413 31 Teşrin-i Evvel 1331

DH ŞFR 61/72 7 Şubat 1331

Enver Ziya Karal,Osmanlı Tarihi 8.Cilt,Ankara2011
Erdoğan Merçil, Türkiye Selçuklularında Meslekler,Ankara2000
Filiz Gemici, Milli Mücadelede Bir Vali;Sivas Valisi Reşit Paşa ,Sakarya Üniversitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi,Ankara2011
İbrahim Yasak, Sivas İli, Sivas2004
İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu,Ankara1984
İsmail Hakkı Uzunçarşılı,Anadolu Beylikleri ve Akkayounlu Karakoyunlu Devletleri,Ankara2011
İsmail  Hakkı uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,Ankara2011,C2
Justin McCarthy,Kim Başlattı?-Ermeni Soykırımı iddiaları,Ankara2006
Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü, Ankara2012
Kemal Çiçek,Türk Ermeni İlişkileri ve Tehcir,Ankara2006
Kemalettin Kuzucu, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği ve İlk Ermeni Olayları
Mehmet Saray,Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri,Ankara2010
Mihran Damadyan, Bir Ermeni Komitecinin İtirafları,İstanbul2009
Osman Turan,Selçuklular ve İslamiyet,İstanbul2005
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti,İstanbul2012
Osman Turan,Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, İstanbul2012
Ömer Turan, Amerikalı Misyonerlere Göre Ermeniler, Ermeni Soykırımı İddiaları, Ankara2006
Ramazan Tosun, Milli Mücadelede Sivas’ın Yeri ve Önemi ATAM Dergisi Mart 1996, C7, S34
Y.Can, R.Gün, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, İstanbul2012
Yusuf Halaçoğlu,Sürgün ve Göç,Ankara2010
Yusuf Halaçoğlu,Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları,İstanbul2010,


KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...