29 Temmuz 2018 Pazar

EKMEK KUTSAL MI ?



Her dinde ekmek kutsaldır:‘‘Bir Musevi'nin Tanrıya (Yehova) sunduğu ekmek mayasız olmalıdır. Bir Hıristiyan için ekmek İsa'dır. Bir Müslüman için ekmek kutsal bir yiyecektir, yere düşünce öpüp alna götürülecek kadar kutsal.’’

Yahudilikte ekmeğin yeri ve önemi kuşkusuz tartışılmaz bir olgudur; yanında ekmek olmayan gıda yemek olarak bile kabul edilmez. Dinimizde ekmeği kutsallığının kökleri Tevrat’a dayanmaktadır.

İsrailoğulları, Mısır’dan çıkıştan sonra çölde geçirdikleri süre boyunca Manna’yı Cumartesi günleri hariç her sabah yerde buldular. Şabat’tan bir gün önce ise iki porsiyon bırakılıyordu. Cuma akşamları iki somun ekmeğin üzerine okunan dua Mısır’dan çıkıştıktan sonra İsrail oğullarına Cuma akşamları dağıtılan iki somununu sembolize eder. İşte bu önemli olayı hatırlamak ve Şabat’ı kutsamak adına evin hanımına verilen en büyük üç görevinden birisi Şabat için iki somun ekmek pişirmektir. Diğer iki görevi ise her Şabat akşamı için iki mum yakmak ve ailenin saflığını korumaktır.

Sabiilere göre ekmek çok kutsaldı. Öyle ki, buğdayın toplanması ve öğütülmesi zamanında Sabiiler ağlardı. Çünkü bu tarihler, Tammuz'un öldüğü -derin uykuya daldığı- günlere denk gelirdi. Sabiilere göre, ekmek Tammuz'un etiydi. Tammuz, Sabiiler için ana geçim kaynağıydı. Bu nedenledir ki, bugün Anadolu'da hala ekmek yere düştüğü zaman öpülür ve başa konur, ekmek ve buğday kırıntısına basmanın büyük günah olduğuna inanılır ve ekmek bıçakla kesilmez. Çünkü, ekmek binlerce yıl önceki inanca göre bereket tanrısı Tammuz'un etiydi. Ekmeğe verilen önem bu coğrafyada hiç değişmedi. Elbette, Tammuz unutuldu, gitti. (Ek olarak, Sabiiler'e göre ekmek Tammuz'un eti dedik. Şarap da barış ve şarap tanrısı Dionysus'un kanıydı. Her ikisi de dönemin insanları için ana geçim kaynağıydı. Hristiyanların Efkaristiya'sını açıklamak için.

İslam dininde "ekmek kutsaldır" diye bir şey yoktur. Genel olarak Allah'ın helal saydığı her nimet değerlidir.

Ekmeğin ya da ekmeğin hammaddesi tahılların bu süreçteki yerini daha iyi anlamak için Mezopotamya uygarlıklarına bakmak gereklidir. Yazıyı ilk kullanan uygarlıktan yani Sümerlerden kalan belgeler içinde önemli bir yer tutan mitoslarda buğdayla ilgili bazı bilgiler bizim için yol gösterici olacaktır. Bu mitoslardan Dumuzi ile Enkimdu konusu itibarıyla ilgi çekicidir ve daha sonraki Kain (Kabil) ile Habil mitosunun da kaynağı olarak görülmektedir. Bu mitos, tarımcı ve çoban yaşam biçimleri arasındaki çok eski bir rekabetle ilgilidir. Mitosda tanrıça İnanna, ya da diğer adıyla İştar koca seçmek üzeredir ve koca adayları, çoban-tanrı Dumuzi (Tammuz daha sonra Habil) ile çiftçi-tanrı (daha sonra Kabil) Enkimdu’dur.




Enkimdu yarıştan çekilmesi için Dumuzi’yi ikna etmek üzere ona çeşitli armağanlar vereceğini söyler ve bu armağanlar içinde buğday da vardır. Mezopotamya mitosları arasında özel bir yeri olan Babil mitoslarından Adapa Mitosu’nda ise Adapa’ya ölümsüzlük verilmesi düşüncesiyle, kendisine “yaşam ekmeği” ve “yaşam suyu” sunulduğu yazılıdır. Zamansal açıdan yolculuğa devam edip aynı coğrafyadaki diğer uygarlıkları incelemeye çalışırsak, öncelikle Hitit yazılı belgelerinde, daha sonra da özellikle Akdeniz’e kıyısı olan uygarlıklarda ekmeğin son derece önemli olduğu saptaması yapılabilir.




Geç Hitit Beylikleri döneminden kalan ünlü İvriz kabartmasında Fırtına Tanrısı Tarhunt’un bereketlilik simgesi olarak elinde bir demet buğday ve bir salkım üzüm tutması boşuna değildir. Daha sonraki dönemlerde, Bereket Tanrıçası olan Demeter’in de elinde buğday başaklı betimlemelerinin olması bu kanıyı doğrulayan bir diğer kanıttır. Ayrıca, Hititçe metinlerde 180’e yakın ekmek, pasta, börek ve unlu ürünün adı geçmektedir. Ancak bunların adları daha çok şekillerine, niteliklerine, içine katılan malzemelere ve tadına göre verilmiştir. Örneğin; ince ekmek (yufka), kalın ekmek (somun), küçük ekmek, balık şeklinde ekmek, ay şeklinde ekmek (croissant), kulak, diş, üzüm salkımı, koyun, insan figürü, kayık veya tekerlek şeklinde ekmek ile ısırmalık ekmek, sıcak ekmek, hasat ekmeği, tatlı ekmek (pasta), ballı ekmek, yağlı ekmek, acı ekmek, ıslak ekmek, buğday, çavdar, arpa ekmeği, susamlı, bezelyeli ve biralı ekmek, masa ekmeği, mayalı (ekşi) ekmek, mayasız ekmek, narlı ekmek, hıyarlı ekmek, bayat ve taze ekmek, beyaz ekmek, asker ekmeği (tayın), kurban ekmeği, ekmek pudingi gibi ekmek çeşitleri sayılabilir.

__

Buğday ekmeği, neredeyse Akdeniz’in gerçek beslenme sembolü olarak, şarap, zeytinyağı, yeşil sebzeler, biraz et ve özellikle peynirin de eklenmesiyle Akdeniz türü denilen beslenme rejiminin bir göstergesi olmuştur bin yıllar boyunca. Hatta bir adım ileri giderek, Hesiodos’un İşler ve Günler’inde sözü edilen ekmek yemeyen halkları ya da diğer söylenişi ile Tunç Soyu’ndan sonra gelenleri düşünecek olursak, ekmeğin Yunanlı ve Romalı yazarlarca bir uygarlık sembolü olarak alınmasının nedenlerini de kavrayabiliriz. Çünkü, Hesiodos bu eserinde kendi atalarından bir önce yaşayan bu soyun tunçtan silahlar ve evler yapıp, toprağı tunçla kazdıklarını, taş yürekli ve saldırgan karakterlerini temsil edecek şekilde ekmek yemediklerini söyler. Aslında burada anlatılmak istenen Yunan uygarlığından önce varolan Tunç Çağ halklarıdır. Ya da Maisels’ın sözcükleri ile söyleyecek olursak; “...Bunların tümü, Ege’nin Tunç Çağı’nın çökme döneminin hakça bir betimlemesi olup, bu çöküş Hesiodos’un ‘ekmek yemeyen’ dediği Tunç Soyu’na karşı yerlerinden edilmiş Deniz Halkları’nın çıkışını anHıristiyan inancında Ekmek İsa’nın eti, şarap da kanı olarak kabul edilmekte ve İsa’nın Meryem’in rahmine aynen bir buğday tanesi gibi ekildiği, orada mayalandığı, acılarla yoğrulduğu, bir fırın olarak kabul edilebilecek mezarında piştiği ve Kutsal Ev Sahibi’nin kilisesinde olgunlaştığı metaforu Hıristiyanlıkta yer almaktadır.




Hıristiyanlıkta ekmeğin kutsallığı kiliselere yapılan mozaiklerde de kendini göstermiştir. Örneğin, İstanbul’da bugün Kariye Camii olarak adlandırılan Chora Kilisesi’nde yer alan bir mozaikte ekmeklerin çoğalması mucizesi betimlenmiştir. XIV. yüzyıldan kalan bu mozaikte İsa, kendini izleyen kalabalığın yiyecek bir şey bulamadığını görüp, eldeki beş tane ekmeği alır ve göğe doğru yükselterek kutsar. Daha sonra bölüp öğrencilerine halka dağıtmalarını söyler ve herkes doyuncaya kadar yediği halde artakalan ekmeklerle on iki sepet dolar. latır.”

Güneydoğu Anadolu’da Çayönü, Nevali Çori ve Hallan Çemi gibi yerler ile yaklaşık olarak MÖ. 11000-9300 yılları arasında yaşayan ve bugünkü Filistin’in Akdeniz kıyıları (Nahal Oren, Hayonim vb.), Ürdün Yaylası ve Rift Vadisi etekleriyle (Ayn Mallaha), Kuzey Suriye’deki Tell Mureybet gibi kazı yerlerinde , yanık, yabani iki sıralı arpa ve yabanıl kızıl buğday tohumları, meşe palamudu, mercimek, nohut, bezelye gibi yabanıl yemeklik bitkilerle birlikte, öğütme taşları, ocaklar ve yiyecek depolama kuyuları da bulunmuştur. Arkeolojik literatürde Natuf Kültürü olarak geçen bu kültüre ait yerleşimlerde ortaya çıkarılan kavrulmuş tahıl örnekleri ve Tell Mureybet’te bulunan tahıl kavurma yerleri (Tell Mureybet II.Evre) kavurma işleminin kanıtlarıyken; Natuf iskeletlerindeki aşınmış dişlerin, öğütme taşlarının bitkisel yiyecekler hazırlanmasında yaygın kullanımı sonucu yemeklerde kalan kum taneciklerinden kaynaklandığı öne sürülmüştür. Hitit iskeletleri üzerinde yapılan bu türden bir incelemenin de aynı sonucu vermiş olması ise, bu tip öğütmenin çok uzun bir süre ve değişik bölgelerde kullanıldığını göstermektedir. (Dr. Ahmet UHRİ-Ege Üniversitesi Arkeolog, Gıda Mühendisi, Öğretim Üyesi -)

İslam kaynaklarına göre tuzu, Halil İbrahim peygamber bulmuştur. Kabeyi yaptıktan sonra Allah’ın rahmetini diler. Allah (c.c.) “Yoksulları giydir, açları doyur” diye buyurur. O da bunu nasıl yapacağını sorar. Kabenin yapısından geri kalan toprakları dört bir yana savurmasını emreder. O da öyle yapar. Düşen topraklar tuz olur. O günden sonra bütün yaratıklar o tuzdan yemeye başlar.

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...