13 Mayıs 2018 Pazar




lLK MATER DOLOROSA [KEDERLİ ANA] -SÜMERLER
Ağlayan Tanrıçalar
Sümerler, Mısırlılardan farklı olarak, melankolik ve güvensiz bir yaşam görüşünü benimsemeye yatkındılar. Eı. azından lö yaklaşık 2000'lerde yaşamış Sümerli düşünür ve yazarlar için bu geçerlidir. Onlar, Elamlılar ve Su-halkları (Sümer'in doğu komşuları) tarafından ülkenin harap, başkent Ur\ın yerle bir edilişinin yanı sıra, Üçüncü Ur Hanedanlıgı'nın son kralı olan ve umut ve vaatlerle doiu politik ve kültürel bir canlanmaya öncülük etmiş lbbi-Sin'in tutsak düşüşünün de olumsuz sonuçlarını yaşamışlardır. Sümerli şair ve ozanların mersiye ve ağıtlarında "ağlayan tanrıça" imgesini yaratıp geliştirmeleri bu trajik olayların arkasından gelir. Eldeki metinlerde tanrıça sayısız görünüşe bürünerek ortaya çıkar. Örneğin, kentinin ve tapınağının harap edilmesine, kültüne saygısızlık edilip, sindirilmesine, kırıp geçirilen halkının ıstırabına feryat eden Ur'un kraliçe tanrıçası Ningal'dir. Ya da, Ölüler Diyarı'na götürülen kocası Dumuzi için yas tutan "ağlayan tanrıça" çok yüzlü lnanna'dan başkası değildir - kralların ölümü ve Sümer kent ve tapınaklarının yıkımı için bir eğretileme olarak kullanılmış trajik bir yazgı. Ya da Dumuzi'nin, onu kendi canından bile daha çok seven ve onun yerine geçmeyi önererek her yılın yarısında Ölüler Diyarı'ndan çıkmasını sağlayan, kız kardeşi Geştinanna'dır. Sık sık da Ninhursag, Ninisinna ve Lisin gibi adlar altında, ağlayarak kayıp oğlunu arayan ana tanrıça olarak tanımlanır. Bu ağıt !ardan birisi British Museum'daki 98396 numaralı tablette yazılıdır. Kadim şairin notuna göre Ninhursag tarafından söylenmiş bu ağıt, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki mater dolorosa'ların birkaç öncelinden biridir. Ninhursag ağıtının içeriği üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde (1-13. dizeler) şair melankolik temasının iskeletini kurar: Ninhursag'ın sevimli, çekici oğlu kaybolmuştur ve tanrıça, kuzusundan ayrılmış bir koyun gibi, oğlağından ayrılmış bir keçi gibi, arayıp, sorarak bir kur'un, yani dağın, eteklerinden doruğuna kadar çıkar. "Delikanlının anası" ve "efendinin anası" olarak nitelenen tanrıça, kucağında çeşitli sazlar ve kamışlar taşıyarak ilerler ve sık bir kamışlığın ortasında bir ağıt yakar. Buradan başlayan ve tanrıçanın kederle kendi kendine konuşmalarından oluşan ağıtın ikinci bölümünün (14-25. dizeler) çoğu anlaşılamamıştır. Şimdilik yaptığım bir yoruma göre pasaj, tanrıçanın, "erkek''i, olasılıkla oğlu, bulunacak olursa, bulana "göksel yıldıza benzer bir şey," belki göktaşı, armağan etme sözü vermesiyle başlar. Sonra, sanki gerçekten bulunmuş gibi, oğluna döner ve ona bu uğursuz "göksel yıldıza benzer şey"den korktuğunu söyler ve ona saygı göstereceğine yemin eder. Ama oğlu gerçekte bulunmamıştır ve bunun üzerine tanrıça, onun nerede olduğunu bilmediğini, onu elinden geldiğince her yerde aradığını söyleyerek ağıt yakmayı sürdürür. Ama, ürkütücü "göksel yıldıza benzer şey" öğleni alacakaranlığa döndürmüş gibi görünür ve yeryüzüne "mis kokulu bir sedir ormanı" gibi korku salar, olasılıkla bu tanrıçayı aramaktan alıkoyar. Üçüncü bölümde (26-31. dizeler), olasılıkla şairin kendisi olan bir kişi, kayıp, sesi sedası çıkmayan buzağısına böğüren bir ineğe benzetilen, ağlayan tanrıçaya acı gerçeği söyler: aramasının, ağlamasının !ardan birisi British Museum'daki 98396 numaralı tablette yazılıdır. Kadim şairin notuna göre Ninhursag tarafından söylenmiş bu ağıt, Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki mater dolorosa'ların birkaç öncelinden biridir. Ninhursag ağıtının içeriği üç bölüme ayrılabilir. Birinci bölümde (1-13. dizeler) şair melankolik temasının iskeletini kurar: Ninhursag'ın sevimli, çekici oğlu kaybolmuştur ve tanrıça, kuzusundan ayrılmış bir koyun gibi, oğlağından ayrılmış bir keçi gibi, arayıp, sorarak bir kur'un, yani dağın, eteklerinden doruğuna kadar çıkar. "Delikanlının anası" ve "efendinin anası" olarak nitelenen tanrıça, kucağında çeşitli sazlar ve kamışlar taşıyarak ilerler ve sık bir kamışlığın ortasında bir ağıt yakar. Buradan başlayan ve tanrıçanın kederle kendi kendine konuşmalarından oluşan ağıtın ikinci bölümünün (14-25. dizeler) çoğu anlaşılamamıştır. Şimdilik yaptığım bir yoruma göre pasaj, tanrıçanın, "erkek''i, olasılıkla oğlu, bulunacak olursa, bulana "göksel yıldıza benzer bir şey," belki göktaşı, armağan etme sözü vermesiyle başlar. Sonra, sanki gerçekten bulunmuş gibi, oğluna döner ve ona bu uğursuz "göksel yıldıza benzer şey"den korktuğunu söyler ve ona saygı göstereceğine yemin eder. Ama oğlu gerçekte bulunmamıştır ve bunun üzerine tanrıça, onun nerede olduğunu bilmediğini, onu elinden geldiğince her yerde aradığını söyleyerek ağıt yakmayı sürdürür. Ama, ürkütücü "göksel yıldıza benzer şey" öğleni alacakaranlığa döndürmüş gibi görünür ve yeryüzüne "mis kokulu bir sedir ormanı" gibi korku salar, olasılıkla bu tanrıçayı aramaktan alıkoyar. Üçüncü bölümde (26-31. dizeler), olasılıkla şairin kendisi olan bir kişi, kayıp, sesi sedası çıkmayan buzağısına böğüren bir ineğe benzetilen, ağlayan tanrıçaya acı gerçeği söyler: aramasının, ağlamasının bir yaran yoktur - oğlu Arali'dedir (Ölüler Diyarı) ve oranın görevlileri oğlunu ona geri vermeyeceklerdir. lşte bu Ninhursag ağıtının sözcüğü sözcüğüne çevirisi şöyle:
1. lnek buzağısını' inek buzağıyı' inek buzağıyı her yerde aradı sordu! inek - buzağısı kayboldu. Doğuran anaya gelince -sevimlisi kayboldu, Şirin birini sular kapıp götürdü. Doğuran anaya gelince, araya, sora kur'un eteklerine geldi, Kuzusundan ayrılan bir koyun gibi, kimseler onu tutamazdı, Oğlağından ayrılan bir keçi gibi, kimseler onu tutamazdı.
10. Kur'un eteğine yaklaştı, lıur'un doruğuna ulaştı, O -önünde numun-sazlarını taşır, şumun- sazlarını taşır o, Delikanlının anası şuşua-kamışlarını taşır, Efendinin anası sık kamışlığın ortasında acı göz yaşları döker"Bana gelince, erkeğimi benim için kim bulacak, Erkeğimin nerelerde olduğunu benim için kim bulacak, Onu bulana 'göksel yıldıza benzer bir şey' vereceğim. Delikanlı! Senin 'göksel yıldıza benzer şey"in, uğursuz bir şey, Sana getirilen 'göksel yıldıza benzer şey"in, Ben - ondan korkarım, ona saygı duyarım,
20. Buzağımın nerelerde olduğunu öğrenemedim. Her yere bakındım, Aklıma gelen her yerde aradım, Uğursuz şey -bana karşı öğleni alacakaranlığa döndürdü, Bana hainlik etti - bu doğru! - bu doğru! Bana, doğuran anaya - l;ıana karşı yeryüzünü mis kokulu bir sedir ormam gibi korkuyla kapladı." "Doğuran ana, buzağı için böğürme -yüzünü çevir!
lnek, buzağıya (böğürme), yanıt vermeyen (buzağıya) - yüzünü çevir! Ensi onu sana vermeyecek, Efendi, öldüren, onu sana vermeyecek.
30. inek, yüzünü ırmağın kıyısına çevir! Yüzünü bozkırın kıyısındaki Arali'nin vahşi öküzüne doğru çevir!"
Bu ağıtta işlenen ananın oğluna duyduğu sevgi, tamamıyla farklı bir diğer yapıtta da dile getirilmiştir; bir anne ya da dadı tarafından uyuması için sallanan bir çocuğa şarkı söylermiş gibi yapılarak u-a aıı-a seslerinin çıkarılmasıyla söylenmiş bir ninnidir bu. Üniversite Müzesi'nde bulunan oldukça iyi korunmuş bir tablet üzerine yazılı olan bu belgenin içeriği, seçkin ltalyan humanisti Edoardo Volterra'ya adanan bir kitapta yer almak üzere, 1969 yılında tarafımdan hazırlanmıştır.

Derleme;Akcan MİR
Kaynak;SAMUEL NOAH KRAMER TARİH SÜMER'DE BAŞLAR Yazılı Tarihteki Otuzdokuz llk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...