2 Nisan 2018 Pazartesi

ŞAH İSMAİL’İN EŞİ TAÇLI BEGÜM

Ä°lgili resim

Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yapılan Çaldıran savaşınınönemli tartışma konularından bir de Şah İsmail’in eşi Taçlı Begüm’ün Osmanlılarıneline esir düşüp düşmediği meselesidir. Utanç, cinsiyet, namus,psikolojik üstünlük gibi kavramların gölgesinde değerlendirilen bu hadiseOsmanlı kaynaklarının pek çoğunda yer alırken, Safevî kaynaklarında hiçbirşekilde bahsedilmez.Taçlı Hanım’ın asıl adı Bigi Hanım olup Musullu Türkmenlerinden HamzaBey Bektaşlı’nın oğlu Mihmad Bey’in kızıdır (Kadı Ahmed 1359/1971: I/290)2.Onun Musullu Türkmenlerin mensubiyetine dair herhangi bir tereddüt bulunmamaklabirlikte (Kadı Ahmed 1359/1971: I/176; Budak Münşî Kazvinî1378/2000: 121-123), Alem-Ara-yı Şah İsmail adlı eserde Taçlı Begüm’ünŞamlu Türkmenlerinden Abidin Han’ın kızı olduğunu, güzelliği, yiğitliği ve cesaretiile dikkat çektiğini, kardeşi Durmuş Han ile güreşip onu yendiğini; buvasıflarından Şah İsmail’e bahsedilince onun evlenmek üzere talip olduğunu,fakat kızın ok ve yay ile kendisinden üstün gelecek, güreşte kendisini yenecekbir kişi ile evleneceğini söylediğini, savaşa gitmesine engel olunmadığısürece Şah ile evlenebileceğini bildirdiğini; Şah İsmail’in de kızın şartlarınıkabul ederek onunla evlendiğini kaydetmektedir (Anonim 1349/1971: 80-81). Burada nakledilenler Dede Korkut destanlarında Kam Püre Bey OğluBamsı Beyrek Boyu’nda geçen Banu Çiçek’in Beyrek ile evlenmeden önceöne sürdüğü şartlar ile benzeşmektedir (Gökyay 1985: 59)3. Buradan alınmışolması muhtemel olan bu hikâyenin, aslında Taçlı Begüm’ün Çaldıran savaşı-na katılmasının kendisinin cesaretinden kaynaklandığını ve Şah İsmail’in onuengellemediğini söylemek üzere kurgulandığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, onunŞamlu Türkmenlerine mensubiyetine dair hiçbir delile sahip değiliz. WalterHinz ise Taçlı Hanım’ı Akkoyunlu Sultanı Yakup Bey’in kızı olarak kabul eder(Hinz 1992: 78). Ancak o, bu bilgiyi Venedikli seyyah Angiolello’ya dayandırmaktadır,ki bunun tamamen asılsız olduğu açıktır (Gündüz 2005: 82).Bigi (Taçlı) Hatun, Şah İsmail’in Akkoyunlu Devleti’ni ortadan kaldırdığındaKızılbaşların katliamından kurtulmak amacıyla Murat Bey Cihanşahlı’nınreisliğindeki Musullu Türkmenleriyle birlikte Firuzkûh beldesinin hakimi HüseyinKiya Çelavi’ye sığınmıştı (Hurşah b. Kubad el-Hüseynî 1379/2001: 27-28).Hüseyin Kiya, aslen Şia olmasına rağmen Şah İsmail’in hareketini destekle-memiş, hatta ona muhalefet etmiş (Hurşah b. Kubad el-Hüseynî 1379/2001:24-25)4, Şah’ın adamlarından İlyas Bey Aykutoğlu’nu öldürmüştü. Bununüzerine Şah İsmail bizzat Hüseyin Kiya’nın üzerine yürümüş, uzun süren ku-şatmalardan sonra Gül Handan ve Asta kalelerini zaptetmiş; Hüseyin Kiya’yıda ele geçirip kafese kapatmıştı. Kalede bulunanların büyük bir bölümü esiredilmiş veya katledilmişti. Hüseyin Kiya’ya sığınmış olan Musullu Türkmenleride bu katliamdan nasibini almış, Murat Bey Cihanşahlı feci şekilde öldü-rülmüştü (İskender Bey Türkmen 1377/1999: I/49-50; Budak Münşî Kazvinî1378/2000: 121-123; Abdi Beg Şirazî 1369/1991: 42). Şah İsmail esirler arasındaBigi Hanım’ı görmüş ve kendisine eş olarak seçmişti (1503) (Hurşahb. Kubad el-Hüseynî 1379/2001: 27-28)5. Cevahirü’l-Ahbar’da onun kardeş-leriyle birlikte şahın haremine dahil edildiği kaydedilmektedir (Budak MünşîKazvinî 1378/2000: 121, 122)6. Bu evlilikten sonra o Taçlı Hanım, Taçlı Begüm,Şah Bigi Hanım adlarıyla anılmaya başlanmıştı.Taçlı Begüm’ün, Şah İsmail’in üzerinde tesirli olduğu, devlet kademesindeyapılan tayin ve azillerde sözünün geçtiği anlaşılıyor (Budak Münşî Kazvinî1378/2000: 122)7. Bu cümleden olarak, Emir Han Musullu, Herat’ta iken, Babürpadişahı ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle Şiî ulemadan Mir MuhammedMir Yusuf’u öldürtünce, bu durum Şah İsmail’in çok zoruna gitmiş, onu gö-revden alıp Tebriz’e çağırtmıştı (1521/22). Emir Han öldürüleceğini düşündü-ğünden Taçlı Hanım’a sığınmış, bu suretle Şah’ın gazabından kurtulmuştu(Budak Münşî Kazvinî 1378/2000: 127)8. Taçlı Hanım’ın Çaldıran savaşına katılması konusuna gelince: Hasan Rumlu(Ahsenü’t-Tevarih) ve İskender Bey Münşi Türkmen (Alem Ara-yı Abbasî)gibi devrin önemli tarihçileri başta olmak üzere pek çok kaynak Taçlı Hanım’ınÇaldıran savaşına katıldığına dair haberlerden hiç bahsetmemektedir. Hurşahb. Kubad ise onun Çaldıran savaşından sonra güven içinde olduğu haberininŞah İsmail’e ulaştırılmasının sevinç yarattığını bildirerek, savaşta yer aldığınıima eder (Hurşah b. Kubad el-Hüseynî 1379/2001: 70)9. Anonim Alem Ara-yıŞah İsmail, daha önce Taçlı Hanım’ın cesur ve savaşçı bir hanım olduğundanbahsettiği hikâyesini onun Çaldıran savaşına bizzat katıldığını bildirerek tamamlamayaçalışır (Anonim 1349/1971: 527; Kadı Ahmed 1359/1971: I/527).Keza yine müellifi belli olmayan Alem-Ara-yı Safevî adlı eser de Taçlı Hanım’ınsavaş meydanında olduğunu kaydeder ve bir hikâye anlatır: Güya Taçlı Hanım,savaş esnasında Şah’ın yaralandığı veya öldüğü haberi yayılınca bizzatsavaşa dahil olur; Şah onu görünce durumun zor olduğunu, savaş meydanınıterk etmesini ister, o da bunun üzerine Çaldıran’dan ayrılır. Savaşı kaybedenve hızla Dergezin’e çekilen Şah, ertesi gün sabah eşi Taçlı Hanım’ı sorar.Gelmediğini, Tebriz’e gitmiş olabileceğini söylerler. Şah da hemen Tebriz’eadamlar göndererek durumun araştırılmasını ister. İkinci gün Taçlı Hanım’ınTebriz’de olmadığı haberi gelir. Bunun üzerine Şah derin bir teessüre kapılıp“Eğer namusumuz Kayser’in eline düştüyse, bize yaşamak haram olur; ocağı-mız ortadan kalkar” diye yakınır. Derhal Durmuş Han Rumlu’yu, Taçlı Hanım’ınbulunması için görevlendirir. Bu sırada savaş meydanından yaralı çıkan venereye gittiğini bilmeden at sürmekte olan Taçlı Hanım, Şah Hüseyin İsfehanîile karşılaşır. Bu adamın yardımıyla Şah İsmail’in yanına gider (Anonim1363/1989: 494-501).Safevî kaynaklarının suskunluğuna rağmen Osmanlı kronikleri TaçlıHanım’ın savaş meydanında olduğunu ve Osmanlı askerleri tarafından esiredildiğini kaydetmektedirler (Tansel 1969: 62 vd. )10. Celalzâde, Çaldıran savaşındasadece Taçlı Hanım’ın değil çok sayıda kadının ele geçirildiğini büyükbir övünç içinde anlatır, kadınların vasıflarını sayarken onların güzelliklerini önplana çıkarır (Celazâde Mustafa, 1990: 381). Anonim Tevarih-i Al-i Osman ise Şah İsmail’in eşlerini savaş meydanında bırakarak kaçtığını söylediktensonra, onun eşlerinden birinin Osmanlıların eline geçtiğini nakleder, ancak buhanımın ismini vermez (Tevarih-i Al-i Osman 1992: 136)11. Şükrî-i Bitlisî, Şahİsmail’in karısının zırhlar içinde olduğunu, savaş meydanında ordunun merkezindebulunduğunu nakleder (Şükrî-i Bitlisî 1997: 175). Keza Sucudî de çokgüzel kızların Osmanlıların eline geçtiğinden bahseder (Çuhadar 1988: 55).Buna göre Çaldıran savaşında ele geçen esirler arasında çok sayıda kadın dabulunuyordu (Tansel 1969: 62 vd.). Bu husus, savaşa girecek olan askerlericesaretlendirme arzusundan çok; Safevîlerin askerî yapısından kaynaklanı-yordu. Bilindiği gibi, Safevî ordusu bütünüyle Kızılbaş Türkmenlerden olu-şuyordu ve hemen hepsi aşiret reislerinin idaresi altında savaşa katılıyordu.Türkmenler sefer esnasında aileleriyle birlikte hareket ediyorlardı. AkkoyunluUzun Hasan Bey’i ziyaret eden J. Barbaro bu duruma bizzat şahit olmuş,ailelerin orduda bulunmasının hareket kabiliyetini kısıtlamadığını, hatta şaşı-lacak derecede hızlı hareket ettiklerini anlatmıştı (Barbaro 2005: 82 vd.). Safevîlerin,Akkoyunlu Türkmenlerine dayandığı göz önünde bulundurulduğundaÇaldıran savaşında çok sayıda kadının ve çocuğun bulunduğu ve bunlarınbir kısmının esir edildiği yolundaki bilgilerin yanlış olmadığı ortaya çıkar.Taçlı Hanım’ın esareti konusunda hem fikir olan Osmanlı kronikleri, onunakıbeti hususunda birbiriyle uyuşmayan bilgiler nakletmektedirler. Celalzâde,Taçlı Hanım’ın yakalanıp Sultan Selim’in huzuruna getirildiğini, bu sırada huzurdabulunan Kadıasker Tacizâde Cafer Çelebi’ye verildiğini, Taçlı Hanım’ınAnadolu vilayetlerinde yerleşip kaldığı bilgisini vermektedir (Celazâde Mustafa,1990: 381)12. Haydar Çelebi Ruznâmesi’nde Çaldıran savaşında ele ge-çirilen esirlerin muayenesi esnasında altın sırmalı elbiseler giymiş olan birkadının yakalandığını, tahkik edilince onun Şah İsmail’in karısı olduğununanlaşıldığını, daha sonra Cafer Çelebi’ye verildiğini naklediyor; ancak kadınınismini zikretmiyor (Haydar Çelebi ?: 77). Tarihçi Lütfî de hanımın Tacizâde’yeverildiği bilgisini tekrarlıyor (Lütfi Paşa 2001: 218). Zaim Mir Mehmet Katibî’yegöre ise Tacizâde Cafer Çelebi kendisine emanet edilmiş olan hanımı nikâhına alarak Sultan Selim’in hışmına uğramıştır (Tansel 1969: 62; Alî 1997:II/1120; Taşköprüzade 2007: 252 )13.Öte yandan gerek Celazâde “Tabakatü’l-Memalik” adlı eserinde, gerekseAlî, “Künhü’l-Ahbar”da Taçlı Hanım’ın hem yakalanışı hem de akıbeti hakkındaTacizâde ile ilişkilendirilen hikâyenin dışına çıkarak, onun Mesih Paşazâdetarafından yakalandığını –ya da yakalanıp Mesih Paşazâde’ye teslim edildi-ğini- savaş gecesi Mesih Paşazâde’nin misafiri olduğunu, ertesi gün onunizniyle serbest kalıp hızlı bir şekilde Hoy’a ulaştığını naklediyorlar. Böylecehiç olmazsa Taçlı Hanım’ın Hoy yakınlarında Şah İsmail’in adamlarına kavuştuğuve kocasının yanına gittiği bilgisi ile Safevî kroniklerine yaklaşıyorlar(Alî 1997: II/1103, 1104, 1107; ayrıca Tansel 1969: 62’de 261 numaralı dipnotabakınız.)14. Ancak onların bu bilgiyi Hoca Sadeddin Efendi’den aldıklarıanlaşılıyor. Keza, Müneccimbaşı da savaşta ele geçirilen kadınlardan bahsederken,Şah İsmail’in Bihrûze adlı eşinin esir edildiğini bildiriyor ve kendidöneminde de Taçlı Hanım’ın yakalandığına dair meşhur bir hikâye bulundu-ğunu, ancak bunun asılsız olduğunu söylüyor. O, bu konuda Hoca SadeddinEfendi’nin verdiği bilgilerin muteber olduğuna dikkat çekerek ondan genişbir alıntı yapıyor (Müneccimbaşı Ahmed Dede ?: II/165, 166). Şu halde HocaSadeddin Efendi’nin naklettiği bilgiler diğer Osmanlı tarihçilerine göre dahamuteber olması gerekir. Çünkü Hoca Sadedin Efendi Osmanlı ordusundabulunan Babası Hasan Can ile Safevî ordusunda yer alan dedesi İsfahanlıHafız Muhammed’den iki farklı hikâye dinlemiştir. Bu hikâyeler aslında hemOsmanlı hem de Safevî tarihleri tarafından nakledilen ve tekrarlanan bilgilerile örtüşmektedir. Hoca Sadeddin’in dedesinden naklettiği hikâyeye göre,Şah İsmail savaş meydanını terk ettikten sonra Muhammed Hafız İsfahanîve yoldaşları da Çaldıran ovasından ayrılmışlar, Tebriz yakınlarında rastladıklarıKızılbaşlardan Şah’ın durumunu sormuşlar; onlar da Şah’ın iyi olduğunufakat Taçlı Hanım’dan haber alınamadığını söylemişler. Daha sonra yoldaHelvacıoğlu Hüseyin Bey ile karşılaşmışlar, o, Şah’ın yaralı olduğunu, Taçlı Hanım’ın bulunamamasından dolayı derin üzüntü duyduğunu, kendisini deTaçlı Hanım’ı aramakla görevlendirdiğini anlatmış. Hafız Mehmed ve yoldaş-ları Tebriz’e gidip gizlenmişler. Sonraları Taçlı Hanım’ın kaçarak Hoy Meliki’nevardığını, onun da aceleyle Şah İsmail’e ulaştırdığını duymuşlar (Hoca Sadeddin1979: IV/211 vd.). Bu hikâye, Alî tarafından da yine Molla Muhammedİsfahanî’ye dayandırılarak anlatılır (Alî 1997: II/1105, 1106).Burada nakledilen bilgiler, yukarıda da izah edildiği gibi Safevî kaynaklarındanakledilenler ile hemen hemen aynıdır. Ancak savaşın sona ermesi veSafevî ordusunun dağılması ile Taçlı Hanım’ın kaybolup bulunması arasındakibir veya iki günlük boşluk tam olarak doldurulamamaktadır.Hoca Sadeddin’in naklettiği ikinci hikâye ise Sultan Selim’in mutemetadamlarından babası Hasan Can’a ait. Tarihçimizin “Rahmetli Babam kimidoğru haber vericilerden anlatırdı ki” diye başladığı hikâyesinde TaçlıHanım’ın savaşın en kızgın zamanında Mesih Paşazâde’nin eline geçtiğini,onun çadırında bir gece saklandığını, yanında bulunan “Lal-i Böğrek” diyebilinen mücevheriyle beraber diğer değerli ziynetlerini verip azat olmak içinyalvardığını, nihayet Mesih Paşazâde, onun durumuna acıyarak serbest bı-raktığını naklediyor (Hoca Sadeddin 1979: IV/211 vd.).İkinci hikâyede yer alan Taçlı Hanım’ın mücevherleri hususu Osmanlı ar-şiv vesikalarınca da doğrulanmış olması; hakikaten böyle bir olayın varlığınıkanıtlıyor (Uzunçarşılı 1959: 92/613).15. Bir farkla ki vesikada mücevherlerinvasıfları tanımlanırken “Lal-i Böğrek”in adı zikredilmemektedir. Bu mücevherAkkoyunlu sultanlarının hazinesine ulaşmış nadir ve şöhretli taşlardanbiriydi. Akkoyunluların inkırazı sırasında Emir Han Musullu’nun eline geçmişolmalı ki o, Şah İsmail’e itaatini bildirdiği sırada bu taşı da yanında getirmişve Şah’a sunmuştu (Budak Münşî Kazvinî 1378/2000: 123; Abdi Beg Şirazî1369/1991: 45; Kadı Ahmed 1359/1971: I/91)16. Anlaşılıyor ki, taşın şöhretiOsmanlı sarayına kadar ulaşmıştı. Bununla birlikte Hoca Sadeddin, kendidöneminde duyduklarının veya kitabına kaynak olan diğer tarihlerin tesiri ile olsa gerek Tacizâde’ye nikâhlandığı meselesini tekrarlıyor; hatta Şah İsmail’inYavuz Sultan Selim’e elçi göndererek Taçlı Hanım’ın serbest bırakılması içinricada bulunduğunu naklediyor (Hoca Sadeddin 1979: IV/230).Oysa Safevî kaynaklarından anlaşıldığına göre Taçlı Begüm, Çaldı-ran savaşından sonra Şah İsmail ölünceye kadar onun yanında idi. Hattâ,Tahmasb’ın hükümdar olması hususunda etkin rol oynamış; Şah’ın ölümündensonra ülkede karışıklık çıkmasına mahal vermemek için henüz 13-14yaşlarında olan Tahmasb’ın elinden tutarak bizzat getirip tahta oturtmuştur(Kadı Ahmed 1359/1971: I/155). Bu yönüyle, gerek haremde gerekse saraybürokrasisi üzerinde etkinliğinin devam ettiği görülmektedir (Budak MünşîKazvinî 1378/2000: 122, 147)17. Nitekim, 1526’da Ustaclu, Rumlu ve TekeliTürkmenlerinin birbirleriyle mücadelesinin kızıştığında Çuha Sultan-ı Tekelü,Şah Tahmasb’ın Ustaclulara yakınlığını bildiğinden Taçlı Begüm’den yardımistemiş, ancak istediğini elde edememişti (Budak Münşî Kazvinî 1378/2000:157). Keza, İbrahim Paşa’nın ikinci defa Tebriz üzerine yürüdüğü esnada Tebrizboşaltılmış, Taçlı Begüm de güvenli bir yere nakledilmişti. Bu esnada onunİbrahim Paşa’ya elçi ve hediyeler gönderdiği; ancak Paşa’nın bunu dikkatealmadığı tespit olunuyor (Tahmasb-ı Safevî 2001: 27).Taçlı Hanım’ın ömrünün sonlarına doğru gözden düştüğü ve adeta yalnızlığaitildiği tespit olunmaktadır. Bu durum şüphesiz haremdeki rekabettenkaynaklanmıştı. Tahmasb’ın saltanatının 16. yılında Tebriz’de veba ortaya çıkmış,saray mensupları şehri boşaltmıştı. Bu esnada Taçlı Hanım kasıtlı olarakTebriz’de bırakılarak âdeta ölüme terk edildi. Çünkü, haremde ortaya atılandedikoduya göre Taçlı Hanım, Şah Tahmasb’ın annesini zehirlemek istemişti.Veba tehlikesi geçtikten sonra Tebriz’e dönen Şah, kızlarının tesiri ile TaçlıHanım’ı haremden çıkarıp, Şiraz’a gönderdi. O, haremden iftira ile çıkarılmışolmasından duyduğu üzüntü ve ilerlemiş yaşına rağmen deve sırtında yaptığıuzun yolculuk sonucu Şiraz’a varınca hastalanıp kısa süre sonra vefat etti (H.946/M. 1539-40). Bibi Duhteran mezarlığına defnedildi (Budak Münşî Kazvinî1378/2000: 191; Kadı Ahmed 1359/1971: I/289-290; Hurşah b. Kubad el-Hüseynî 1379/2001: 28)18. Kadı Ahmed Kumî, onun gelirlerinin tamamınıhayır işlerinde harcanmak üzere vakfettiğini kaydetmektedir (Kadı Ahmed1359/1971: I/190).Görülüyor ki, Taçlı Hanım Çaldıran savaşında yer almış ve Osmanlıların elineesir düşmüştür. Ancak, onun esaretinin bir günden fazla sürmediği anlaşı-lıyor. Bununla birlikte Osmanlı kaynaklarında Safevîlerin/Kızılbaşların eşlerininOsmanlı askerleri tarafından esir alınması, onların namusunun değersiz halegelmesi şeklinde anlatılır. Böylece Şah İsmail’in değil ülkenin kendi namusunubile koruyamayacak kadar zayıf bir hükümdar olduğu imajı kuvvetlendirilmeyeçalışılır. Gerçekten de daha savaş başlamadan önce Osmanlı SultanıSelim’in, Şah İsmail’e gönderdiği mektubunda, ülke topraklarının Sultanlarınnikahlı karısı gibi olduğu hatırlatıldıktan sonra, kendisinin ordusuyla birlikteSafevî topraklarını tepelediği, birazcık namuslu olan birinin buna tahammüledemeyeceği, Şah’ın böyle bir duruma nasıl katlandığı sorulmuştu.(İdris-iBitlisî 2001: 152) 19Savaşın sonunda çok sayıda kadının esir edilmesinin sık sık vurgulanmasıda bu anlayıştan kaynaklanmaktadır. Hatta bu anlayışın etkisini uzun süredevam ettirdiği anlaşılıyor. Sonuç olarak, Taçlı Hanım’ın Osmanlılara esir düş-tüğüne dair hikâyeler, yüzyıllar sonra bile Osmanlı sarayında bilinen ve konu-şulan konulardan biriydi. Evliya Çelebi, Bitlis’e yapılan taarruzları anlatırkenÇaldıran savaşında Taçlı Hanım’ın esir düşmesine atıf yaparak, Bitlis ahalisineyapılan kötülüklerin ve rezilliklerin, Çaldıran savaşında eşi Osmanlıların elinedüşen Şah İsmail’e bile yapılmadığını ifade etmektedir (EvliyaÇelebi 2001:IV/161). Keza, Selanikî’nin naklettiğine göre; 1568’de Tahmasb’ın elçisi olarakEdirne’ye gelen Şah Kulu’nun, ince söz söylemesini çok iyi bilmesindendolayı Rumili Beylerbeyi’si Şemsî Ahmet Paşa hiçbir sözün altında kalmamasıtembihi ile onu karşılamaya gönderilmişti. Şah Kulu, kendisini karşılamayagelen Osmanlı askerleri için: “Vallahi bu askerlerin süsü ve gösterişi tıpkı dü-ğün alayı gibi.” deyince Şemsi Ahmet Paşa: “Evet Çaldıran’dan gelin getirenbu alaydır” diye cevap vermişti (Selanikî Mustafa Efendi 1999: I/70). Prof.Dr.Tufan GÜNDÜZ


KAYNAKLARABDİ BEG ŞİRAZÎ (1369/1991): Tekmiletü’l-Ahbar, (neşr. Abdülhüseyn Nevaî)Tahran.ALÎ (1997): Künhü’l-Ahbar, c.I-II, (haz. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar), Kayseri.ANONİM, Alem-Ara-yı Şah İsmail (1349/1971): (neşr. Asgar Muntazer Sahib),Tahran.ANONİM, Alem-Ara-yı Safevî (1363/1989): (neşr. Yedullah Şükri), Tahran.Anonim Tevarih-i Al-i Osman-Giese Neşri (1992): (haz. Nihat Azamat), İstanbul.BARBARO, Josaphat (2005): Anadolu’ya ve İran’a Seyahat, (çev. Tufan Gündüz),İstanbul.BUDAK MÜNŞÎ KAZVİNÎ (1378/2000): Cevahirü’l-Ahbar, -Karakoyunlulardan984 yılına kadar olan bölüm- (neşr. Muhsin Behram Nejad) Tahran.CELAZÂDE MUSTAFA (1990): Selimnâme, (haz. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar)Ankara.ÇUHADAR, İ. Hakkı (1988): Sucûdî’nin Selim-nâmesi, Yüksek Lisans Tezi(Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Kayseri.EVLİYA ÇELEBİ (2001): Seyahatnâme, c. IV, (haz Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman),İstanbul.EVLİYA ÇELEBİ (2009): Seyahatnâme, c. X, (haz Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman),İstanbul.GÜNDÜZ, Tufan (2006): Seyyahların Gözüyle Sultanlar ve Savaşlar, GiovvanniMaria Agiolello, Venedikli Bir Tüccar ve Vincenzo D’Alessandri’nin Seyahatnâmeleri,(çev.) İstanbul.GÖKYAY, Orhan Şaik (1985): Dede Korkut Hikâyeleri, İstanbul.HAYDAR ÇELEBİ RUZNÂMESİ (Tarihsiz): (haz. Yavuz Senemoğlu), İstanbul.HİNZ, Walter (1992): Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. XV. Yüzyılda İran’ın MillîBir Devlet Olarak Yükselişi,(çev. Tevfik Bıyılıoğlu) AnkaraHOCA SADEDİN (1979): Tacü’t-Tevarih, c. IV, (haz. İsmet Parmaksızoğlu),Ankara.HURŞAH B. KUBAD EL-HÜSEYNÎ (1379/2001): Tarih-i İlçi-yi Nizamşah,(Neşr. Muhammed Rıza Nasırî-Koiçi Haneda), Tahran. İDRİS-İ BİTLİSÎ (2001): Selim Şah-nâme, (trc. Hicabî Kırlangıç), Ankara.İSKENDER BEY TÜRKMEN (1377/1999): Alem-Ara-yı Abbasî, (neşr. Muhammedİsmail Rızvanî) Tahran, c. I-III.KADI AHMED B. ŞEREFEDDİN EL-HÜSEYN EL-HÜSEYNÎ EL-KUMÎ(1359/1971): Hülasatü’t-Tevarih, (neşr. İhsan İşrakî) Tahran.LÜTFİ PAŞA (2001): Tevarih-i Al-i Osman, (haz. Kayhan Atik), AnkaraMÜNECCİMBAŞI AHMED DEDE (Tarihsiz): Müneccimbaşı Tarihi-Sahaifü’lAhbarfî Vekayiü’l-Asar, c. I-II, (trc. İsmail Erünsal), İstanbul, Kervan MatbaasıŞAH TAHMASB-I SAFEVÎ (2001): Tezkire, (trc. Hicabi Kırlangıç), İstanbul.SELANİKÎ MUSTAFA EFENDİ (1999): Tarih-i Selanikî, c. I-II, (haz. Mehmetİpşirli), Ankara. TTK yayını.ŞÜKRÎ-İ BİTLİSÎ (1997): Heşt-i Behişt, (neşr. Mustafa Argunşah), Kayseri.TAŞKÖPRÜZADE (2007): Eş-Şakaiku’n-Numaniyye fî Ulemai’d-Devleti’l-Osmaniye“Osmanlı Bilginleri”, (trc. Muharrem Tan), İstanbul.TANSEL, Selahattin (1969): Yavuz Sultan Selim, Ankara.UZUNÇARŞILI, İsmail H. (1959): Şah İsmail’in Zevcesi Taçlı Hanım’ın Mü-cevheratı, Belleten, c. XXIII, sayı 92, Ankara, TTK yayını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...