Sayfalar

13 Mayıs 2018 Pazar

SÜMERLER..lLK "EYÜP"





29 Aralık l 954'de Society of Biblical Literature'da düzenlenen bir konferansta "lnsan ve Tanrısı: Eyüp Temasının Sümer Uyarlaması" başlıklı bir bildirimi okumuştum. Bu bildiri yaklaşık 135 dizelik bir Sümer şiirsel denemesine dayanıyordu. Metin, Pennsylvania Üniversitesi'nin bugünkü Bagdat'ın yüz mil kadar güneyindeki Nippur'da yaptıgı ilk kazılardan çıkarılan altı tablet ve parçanın birleştirilmesiyle oluşturulmuştu. Şimdi bunlardan dördü Philadelphia Üniversite Müzesi'nde, ikisi de İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde bulunmaktadır. Söz konusu konferansı verdigim tarihte, bu altı parçadan yalnızca Üniversite Müzesi'nde bulunan ikisi yayımlanmıştı ve dolayısıyla şiirin metni büyük ölçüde bilinmiyordu ve anlaşılamamıştı. 1951-52 yılında Fulbright Araştırma Profesörü olarak Istanbul'da bulundugum sırada, Eski Şark Eserleri Müzesi'ndeki şiire ait iki parçayı saptayıp, kopyaladım. Philadelphia'ya döndükten sonra, müzenin Mezopotamya bölümünde araştırma görevlisi olan Edmund Gordon'un yardımıyla iki parçayı daha belirledim. Yayımlamak üzere şiirin çevirisi üzerinde çalıştıgımız sırada, Istanbul'daki iki parçanın Philadelphia'daki dört parçayla birleştigi fark ettik - yani, bunlar gerçekten de aynı tabletin parçalarıydı, ama ya kadim devirlerde ya da kazılar sırasında parçalanmışlar ve biri' Marmara denizinin digeri Schuylkill ırmagının ya

nında bulunan iki uzak müzeye savrulmuşlardı. Neyse ki 1954 yılında Bollingen bursuyla lstanbul'a gidince, bu uzak mesafeli parçaların "birleşme"lerini gerçekleştirebildim. Bu yeni okyanusaşırı belirlemeler ve "birleştirmeler" şiir metninin büyük bölümünü bir araya getirmemi ve çevirmemi olanaklı kıldı. Böylece bunun, Eski Ahit'in Eyüp Kitabı'yla dünya edebiyatında ve dinsel düşüncesinde ün kazanmış tema, insanın acı çekmesi ve boyun eğmesi üzerine yazılmış ilk deneme olduğu ortaya çıktı. Sümer şiiri, konu genişliği, anlayış derinliği ve anlatım güzelliği açısından hiçbir biçimde ikincisiyle karşılaştırılamaz. Onun ana önemi, çok eski, ama hala güncel bir sorun olan insanın acı çekmesiyle ilgili olarak insanın ilk yazıya dökme girişimi olmasında yatar. Sümer denememizin bulunduğu bütün tabletler ve parçalar Eyüp Kitabı'nın derlenmesinden en az binyıl önce yazılmışlardır. Şairimizin ana tezi, acı çekilen ve zorlu sıkıntılar yaşanan zamanlarda, ne kadar haksız gelirse gelsin, kurbanın izleyeceği tek geçerli ve etkin yol dunnadan tanrısını övmek ve tanrı lütufkar kulağını onun yakarışlarına kabartıncaya kadar, onun önünde ağlayıp sızlamaktır. Söz konusu tanrı acı çekenin "kişisel" tanrısıdır; yani, Sümer inanışına göre, tanrılar meclisinde insanın temsilcisi ve aracısı olarak hareket eden ilahtır. Tezini kanıtlamak için, şairimiz felsefi spekülasyonlara ve tanrıbilimsel tartışmalara başvurmaz; onun yerine, tipik Sümer pratikliğiyle, bir olay aktarır. lşte bir zamanlar, elbette adı verilmeyen, varsıl, bilge ve dürüst, en azından görünüşte böyle, çevresindeki dost ve akrabalarıyla mutlu yaşayan bir adam vardır. Günlerden bir gün hastalık ve acının pençesine düşer. Tanrısal düzene karşı gelip, küfür mü eder? Asla' Gözyaşları ve feryat figan içinde alçakgönüllülükle tanrısının önünde diz çöker ve dualarla, yakarışlarla yüreğini ona açar. Sonuçta tanrı bundan çok memnun olur ve merhamete gelir; yakarışlarına kulak verir, onu felaketlerden kurtarır ve acılarını sevince dönüştürür. Yapısal olarak, şiir şimdilik dört bölüme ayrılabilir. Önce insanın tanrısını övmesini ve yüceltmesini, ağlayıp sızlamalarıyla onu yatıştırmasını öğütleyen kısa bir giriş bölümü gelir. Bundan sonra şair hastalık ve talihsizliğe uğrayan adsız kişinin gözyaşları ve yakarışlarla tanrısıyla konuşmasını anlatır. Bunu şiirin büyük bölümünü oluşturan, acı çekenin yalvarışları izler; bu bölüm dostlarının ona düşman gibi davrandıklarını anlatmasıyla başlar; akrabalarına ve profesyonel şarkıcılara kendisi gibi yapmalarını etkin bir dille rica ettiği, acı yazgısına yaktığı bir ağıtla devam eder ve suçlarını itiraf edip, yardım edilmesi ve kurtuluşu için yakarmasıyla sona erer. Sonunda, şairin, adamın yakarışlarının kulak ardı edilmediğini ve tanrısının dualarını kabul edip onu üzüntülerinden kurtardığını söylediği "mutlu son" gelir. Bunu tanrısının daha çok yüceltilmesi izler. Şiirin yapısı ve niteliğini göstermek için en anlaşılabilir bölümlerinden bazılarını buraya alıntıladık. Okur Sümercenin tam anlamıyla çözülmediğini ve çevirilerin zaman içinde değiştirilip, geliştirileceğini aklından çıkarmamalıdır. lşte kendi sözcükleriyle acı çeken kişinin yakarışları:

Anlayışlı bir insanım ben, oysa bana saygı duyan kaybediyor, Doğru sözüm yalana dönüştürüldü, Hilebaz adam beni Güney Rüzgan'yla örttü, onun hizmetine girmeye zorlandım, Bana saygı duymayan, beni senin önünde utandırdı.

"Her zaman bana yeni azaplar verdin, Eve girdim, ruhum ağır,

Ben, insan, sokaklara çıktım, yüreğim daralmış, Yiğit, dürüst çobanım bana kızgın, düşmanca süzdü beni.

"Düşmanı olmadığım çobanım bana karşı kötü güçler kullandı, Yoldaşım bana tek bir doğru söz söylemiyor, Arkadaşım doğru sözümü yalanlıyor, Hilebaz adam bana tuzak kurdu, Ye sen, tannm, ona engel olmadın. ...

"Bilge olan ben, niye cahil gençlerle kuşatıldım? Anlayışlı olan ben, niye cahiller arasında sayıldım? Her yer yiyecek dolu, benim aşımsa açlık, Herkese payının dağıtıldığı gün, benim payıma acı çekmek düştü.

'Tannın, senin önünde (duracağım), Seninle konuşacağım, ...., sözlerim iniltidir, Sana şundan söz edeceğim, yolumun acılığından yakınacağım, ... kanşıklığına (yanacağım).

"İşte, beni doğuran anama senin önündeki ağıtımı bitirtme. Kız kardeşime mutlu şarkılar söylettirme. Senin önünde gözyaşları dökerek benim talihsizliklerimi anlatsın, Karım kederle benim acılanmı dillendirsin, Usta şarkıcı benim acı yazgıma ağıt yaksın.

"Tanrım, gün bütün ülkeye ışık saçıyor, benim için gün karadır. Parıldayan gün, güzel gün .. tıpkı ... Gözyaşları, keder, endişe ve sıkıntı içimi mesken tutmuş, Yalnızca gözyaşı dökmek için seçilmiş biri gibi acılara boğuldum, Kötü yazgının avucuna düştüm, yaşam soluğ\.lmu çalıyor, Uğursuz hastalık gövdemi sanyor. ...

'Tanrım, beni var eden babam, yüzümü yerden kaldır. Masum bir inek gibi, merhametle ... inilti,

Daha ne kadar yüzüstü bırakacaksın, korumasız bırakacaksın beni? ... ., bir öküz gibi, Daha ne kadar kılavuzsuz bırakacaksın beni?

"Onlar -yiğit bilgeler- pek doğru ve yerinde olarak şöyle derler: 'Hiçbir çocuk anasından günahsız olarak doğmaz, .... eskiden beri masum bir genç var olmadı.' "

Adamın duaları ve yakarışlarından sonra "mutlu son" gelir:

Adamın tanrısı gözyaşlarına ve sızlanmalarına kulak verdi, Genç adamın yanıp yakılmaları tanrısının yüreğini yumuşattı. Dile getirdiği erdemli sözleri, saf sözleri tanrısı kabul etti. Adamın dualarla ettiği itiraflar, Memnun etti ...., tanrısının insan doğasını ve tanrısı kötü sözlerden elini çekti, Yüreği daraltan .. , kucaklar .... , Geniş kanatlarını açmış her yanı saran hastalık-cinini def etti. Onu .... gibi yakalamış (illeti) yok etti, Kendi kararıyla biçilmiş kötü yazgısını bozdu, Adamın acılarını sevince dönüştürdü, Gözetleyici ve koruyucu olarak yanına iyilik perileri yerleştirdi, Şirin görünüşlü .. melekler verdi ona.

Şimdi, yüce olandan sıradana, Pazar ayininden Pazartesinin günlük işlerine, şiirsel dualardan düzyazı atasözlerine dönüyoruz. Atasözleri bir halkın sırlarını açığa vurur, çünkü atasözleri daha şiirsel edebi eserlerin örtme eğiliminde olduğu insanın günlük tavırlarının ardındaki tipik davranışlarını, temel dürtülerini ve güdülerini ortaya çıkarır. Şu anda, öncelikle Edmund Gordon'un çabalarıyla, yüzlerce Sümer atasözü onarım ve çeviri aşamasındadır; 16. Bölüm'de bunlardan bazılarını sunuyoruz.

TARIH SUMER'DE BAŞLAR SAMUEL NOAH KRAMER

S.145-149

DERLEME ;AKCAN MİR....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder