Sayfalar

16 Mayıs 2018 Çarşamba

MEZHEPLERİN OLUŞUM SÜRECİNDE MEVÂLÎ’NİN ROLÜ

Ä°lgili resim

Peygamber döneminde sayıları fazla olmayan mevâlînin, belli bir tarihten sonra grup niteliği göstermeye başladığı ve konumunun güçlendiği görülmektedir.

Çok farklı din ve kültür çevresine mensup insanların İslâmın egemenliği altına girmesi ya da yeni toprakların ve dinsel unsurların İslâm coğrafyasının birer parçası olması, inanç alanında ve sosyal boyutta karşılıklı etkileşimi doğurmuştur. Böylece diğer dini fırkalar, İslâm fırkalarıyla içiçe yaşar bir hale gelmiş; dinî konularla ilgili tartışma oturumları düzenlenmiş ve görüş alış verişinde bulunmaları ya da mücadele içinde olmaları kaçınılmaz olmuştur

Muaviye’nin iktidara gelmesiyle birlikte Müslüman toplumun yaşam koşulları ve olaylara bakış açıları derinden değişim sürecine girmiştir. Çünkü onunla birlikte hilafet sisteminde değişiklikler meydana gelmiş; hanedanlık ve saltanat olarak nitelendirilebilecek bir uygulamaya geçilmiştir. Bunun yanı sıra yeni siyasi açılımlara ve dizayn edilen yeni ekonomik sisteme dinî meşruluk kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu uygulamalar, muhatap kesimlerden biri olarak mevâlîyi birçok açıdan etkilemiş ve enerjilerini değişik yönlere sevketmiştir.

Emevîler döneminde Müslüman toplumun yapısı, ağırlıklı olarak Araplar ve kendi varlığını yeni hissettirmeye çalışan mevâlîden oluşmaktaydı. Fethedilen yeni bölgelerde İslâm’ı kabul eden Arap olmayan unsurlar, hem yöneten kesim, hem de Arap kamuoyunda mevâlî olarak adlandırılmış ve idarî, siyasî, ekonomik ve sosyal olarak hayatın her alanında ikinci sınıf vatandaş gibi görülmüşlerdir. Bu dönemde mevâlî, Arap olan müslümanların yararlandığı birçok imkândan yararlanamamış ve bu yöndeki istek ve uygulamalar yadırganmıştır. Söz gelimi Hadis ilminde öne çıkan ve takva sahibi bir insan olarak bilinen Sudan asıllı mevâlî18 Sâid b. Cübeyr (95/714) Kûfe kadılığına tayin edildiğinde bazı gruplar, bu atamaya, kadılığın Arablara özgü bir meslek olduğunu düşündüklerinden dolayı tepki göstermişlerdir.

Halife Abdulmelik ,Haccac’ı Irak’a vali olarak atadı.O da, Basra Camiinde okuduğu hutbede “karşımda koparılma zamanı gelmiş bazı olgunlaşmış kelleler görüyorum; onların sahibi benim”demek suretiyle ilk gövde gösterisini yaptı. Emevî yönetiminin tutumu ve Haccac’ın mevâlîye karşı uygulamış olduğu ekonomik politika, devletin yöneticileri ile yönetilen kesim arasındaki gerginliğin tırmanmasına yol açmıştır.

Emevîlerin mevâlîye uygulamış oldukları ekonomik politika, Arap üstünlüğüne dayalı tutumları, Emevî-Haşimî çekişmesinin doruk noktaya ulaşması vb. sosyo politik olaylar, ilgili birçok kesimi muhalif kanatta toplamıştır. Emeviler, bu muhalefeti susturmak veya alt etmek için ulemanın desteğinden de yararlanmak istemişlerdir. Söz gelimi, Zührî (124/742), Kaderiyye’nin kanının helal olduğuna dair Abdulmelik b. Mervan’a fetva vermiştir. Hasan Basrî gibi vali ve halifeleri uyarmanın ahlakî bir sorumluluk olduğunu söyleyen alimler de olmuştur. O, Emevilere karşı isyan edenleri uyarmayı da ihmal etmemiş ve emire itaatin şart olduğunu söyleyerek ayaklanmalara taraftar olmamıştır. Onun geleneğinden gelen Amr b. Ubeyd (144/761) de, ceza olarak bir hırsızın elinin kesildiğini gördüğünde, -yöneticileri kastederek- “gizli hırsız açık hırsızın elini kesiyor”demiştir.

Genel olarak Emevî iktidarının menfaatlerini dinin önüne almaları, Haccac’ın mevâlîye karşı uygulamış olduğu ekonomik politikanın bazı halifelerce desteklenmesi, kabileci ve ırkçı tutumların sergilenmesi gibi uygulamalar; söz konusu iktidarın kendi sonunu hazırlayan sebeplerdi. Hem müslümanlığın gereğini yapmak isteyen hem de kültürel kimliklerini korumak isteyen, ama mevâlî nitelemesiyle dışlanan, itilen, kakılan bu kesim, bu sonun hazırlanmasında öncülük yapmıştır.

Mezheplerin temel ilkeleri, sosyal değişme olgusu çerçevesinde, sosyopolitik ve kültürel ortamın özelliklerine göre teşekkül etmiştir. Münazara oturumlarında ve kamuoyunun ajandasında öne çıkan problemler, tamamen yaşanılan ortamdan çıkmıştır. Bu süreçte mevâlînin de, toplumda edindiği konum, bir rol üstlenmesini gerekli kılmıştır. Onlar itikâdî mezheplerin bazı görüşlerinin ortaya çıkmasında, tartışılmasında ve İslâm toplumunun düşünce sisteminde yer edinmesinde etkili olmuşlardır. Çünkü Arap olmayan unsurlar, zaman zaman eski din ve mezhep inançlarını yeniden canlandırıp İslâmi bir kılıfa büründürmüşler; yeni girdikleri dinin esaslarına ters düşmeyen inanışları ve motifleri İslâmi bir renge sokmuşlardır.Ayrıca başlangıçta tıp alanıyla sınırlı tercüme faaliyetinin, Abbasiler döneminde inanç ve felsefe alanına da taşınmasıyla,bazı unsurlar İslâm kültürüne girmiştir. Bu tür görüşlerin itikâdî mezheplere girmesinde ve İslâm düşüncesinde yer almasında mevâlî unsurun etkisi yadsınamaz. Bu açıdan bakıldığında, mevâlînin itikâdî mezheplerin oluşmasında ve bazı görüşlerinin teşekkülünde ne denli etkin olduğunu, bazı mezhepler ölçeğinde ele almak yerinde olacaktır.




Mesih-Mehdi inancının da, İslâm düşüncesine ve kültürüne girmesinde mevâlî unsur etkili olmuştur.İslâm tarihinin ilk yıllarında Emevîlerin kendi soylarının üstünlüğünü esas alan uygulamaları; sosyal adaletsizliğe neden teşkil etmiş ve bu adaletsizlik insanları farklı görüşlere ve eylemlere yöneltmiştir. Öyleki bir takım kişilerin istismarı sonucu, yeryüzünü adaletle dolduracak nitelikte insanların ölüler arasından gelip insanları kurtarmaları beklenmiştir. Sonuç olarak ilk Şii hareket ve fikirlerin teşekkülünde ve Şiilik adı altında yeni bir manevi paradigmanın oluşum sürecinde, mevâlî, farklı etki düzeylerinde olsa da rol oynamıştır.




İslâm coğrafyasının genişlemesi ve yeni kültürlerin katılımıyla farklı düşünce kalıpları oluşmuştur. Bu süreçte Mu’tezili bilginler, eski din ve kültürleriyle münazara ve mücadelede olgunlaştırdıkları metot ve tekniklerle yeni bir sistemin gelişmesine imza atmışlardır. Felsefeye ilgi duymaları ve böylece felsefî donanıma sahip olmaları, ağırlıklı olarak mevâlî kesimden olan Mu’tezilî bilginlerin, görüşlerini ve ilkelerini şekillendirmiş; dini okuma ve yorumlamada yeni bir paradigma oluşturmalarını sağlamıştır.



Sonuç

Sosyo-politik alanda cereyan eden olayların, siyasi nitelikli haksızlıkların ve yanlış uygulamaların, müslüman toplumun bölünüp parçalanmasına sebep olduğu, hayatın her alanında belirleyici bir konumda olan dinin kişi, grup ya da kitleler tarafından istismar aracı yapıldığı ve böylece bir çok fırkanın doğmasına zemin oluşturduğu görülmektedir. İslâm tarihinde görülen mezheplerin önemli bir kısmının, siyasi ve dünyevi çıkar endişeleri sonucu ortaya çıktığı gerçeğinin bir boyutunda, mevâlî de vardır. Bu kesim, Emevîler döneminde elde ettiği siyasi malzemeyi iyi bir şekilde kullanmış ve olaya dinî bir içerik kazandırarak mezheplerin ve görüşlerinin şekillenmesinde etkili olmuştur.

Kur’an’ı anlama ve algılama metotları, ya da bir kısmının Kur’an’daki müteşabih ayetlerden yararlanmak amacıyla kendi görüşleri doğrultusunda yorumlamaları ve nassa ilişkin kanıtlara bağlandıklarını iddia etmeleri, mezheplerin ve görüşlerinin oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Kaynak;Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003/1
Osman Aydınlı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder