27 Mayıs 2018 Pazar

Beyt-i Mukaddes için Kubbetü's- Sahra ve Mescid-i Aksa'yı yıkmayı düşünmek.





Yahudilerin Hz. Süleyman (as)’ın Kudüs’te yaptırdığı Beyt-ül Makdis’ten (Mescid-i Aksa) kaldığına inandıkları ve kutsal kabul ettikleri duvar. Yahudilerin ha-Kotel ha-Ma’aravi (batı duvarı) dedikleri bu duvar, zamanla Hristiyanlığın etkisiyle “Ağlama Duvarı” olarak isimlendirilmiştir.


Ağlama duvarı (Kotel Ha Maaravi ) Yahudi dininde en kutsal yer midir? Yahudilerin ve İsrael toplumunun tümü size evet diyecektir. Geçmişin İsrail Başhahamı olan Rav Şlomo Amar; “Değil hükümet, değil mahkemeler, hiçbir merci Kotel HaMaravi’nin en kutsal yer olduğu gerçeğini değiştiremez’’ demişti. Hâlbuki tarihi gerçek bu duvarın bu kadar önemli bir yer olmasının nispeten yeni bir gelişme sonucu olduğu ve sebebinin de basit ve pek te Yahudilikle ilgili olmadığını göstermektedir. Bu iddia, Kotel’ın tarihi hakkında araştırmalar yapan ve konu ile ilgili birçok yayınlanmış pek çok makaleleri bulunan, Bar İlan Üniversitesinin emekli tarih profesörü Meir Loewenthal tarafından ileri sürülmektedir. Eğer bu tez kabul edilirse, bugün kutsal Kotel Ha Maaravi ile ilgili olarak dindarlar ile reformistle arasında olan tartışmalı hava yumuşayabilir.

M.Ö. 513 yılında yeniden inşa edilen fakat Romalılar tarafından M.S. 70 yılında tamamen yıkılıncaya kadar 2. Beit Hamikdaş, ve daha önce Babil’liler(Babil Kralı Nebukadnezar tarafından yıkıldı)) tarafından yıkılmış olan (M.Ö.587) Birinci Beit Hamikdaş asırlar boyunca en kutsal Yahudi dua yeriydi, kurbanlar orada gerçekleştirilirdi. İkinci Beit Hamikdaş Babil sürgününden dönen Yehuda krallığı döneminde inşa edilmiştir. Oranın tamamen yenilenmesi ise Roma Kralı Hordus (Herod) tarafından (Aynı zamanda I. Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen ve Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kralı.),M.Ö 19. asırda olmuştur. Bugün ayakta duran Batı duvarı Moriya tepesini çevreleyen kısım Herod tarafından inşa edilen destek duvarının küçük bir kısmıdır ve yenilenmiş Beit Hamikdaş tapınağının üzerinde bulunduğu muazzam bir platformun yaratılmasına destek veren bir duvardır.

2. Beit Hamikdaş M.S. 70 yılında Romalılar tarafından yıkıldıktan sonra kurbanlar adanarak dua yeri ile aynı yerde sadece bir tören düzenlenmesine başlanmıştır. Yıkımdan sonraki ilk devirde Yahudiler yıkıntıların üstünde dua etmeğe devam ettiler. İngilizlerin kurduğu bir Kraliyet Komisyonu raporuna göre (1930) Kutsal tapınakların yıkılmasından sonra gelip ağlanılan yer bugün Hazreti Ömer Camiindeki taş idi.

Ancak çok geçmeden bütün bunlar değişti. M.S. 2. asırda Roma İmparatoru Adrianus, Yahudilerin eski tapınak yerinde dua etmelerini yasakladı. Dua için müsaade edilen yer, Tapınak tepesini uzaktan gören Zeytin Dağı Tepesi (Har Ha Zeitim) idi. Fakat daha sonra gelen imparatorlar bu yasağı yumuşattılar. 2 ve 3. yüzyıllarda yine Tapınak Tepesi ( Har Ha Bayit)’te dua edilmeye başlandı. Ancak yasak olduğu devirde dahi bugünkü Batı Duvarı (Kotel)’de dua edildiğine ilişkin bir bilgi mevcut değildir.

Dördüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı resmi devlet dini olarak kabul edince Yahudileri de bu dini kabul etmeye zorlamak istedi. Durum Yerushalayim’in Yahudi cemaati için tehlikeli hale geldi. Olayı izleyen üç yüz yılda Yahudilerin Yerushalayim’de yaşamasına, ya da ziyaret etmesine izin verilmedi. Ancak bu Yahudi karşıtı politikanın nispeten hafiflediği dönemler oldu ve Yahudilerin kenti ziyaret etmelerine izin verildi. Yedinci yüzyılda kentin Fars ve Araplar tarafından fethinden sonra Yahudilerin Yerushalayim’de ikamet etmesine izin verildi. Zion Dağı'nda yaşamak için Yahudiler birçok sinagoglar inşa ettiler. Tapınağın üzerinde bile bir sinagog vardı, ancak Batı Duvarı'nda dua edilmezdi.

11. yüzyıldan kalan ve Kahire Genizası’nda bulunan bir belge, Yeruşalayimi ziyaret eden hacıların belirli duaları Tapınak Tepesi etrafındaki kapıları çevreleyerek yaptıklarını açıklamaktadır. 11. asırda Moshe Ben Yitshak her gün Tapınak Tepesi (Har Habayit) kapılarından birinde dua ettiğini yazmıştır. Demek oluyor ki orta çağ günlerinde Yahudiler, Tapınak Tepesini oluşturan destek duvarlarının hepsinde dua ettiler, Batı Duvarı herhangi bir tercih mevzuu olmadı.

Dua edilen Batı duvarı günümüzde Batı Duvarı olarak dua edilen duvarın aynı kısmını ifade etmemektedir. Dua edilen kısım daha kuzeyde olan kısımdı. Sebep de şu an kullanılan alana girişin binalar tarafından engellenmesi idi. 1057 tarihli aynı Geniza el yazması, Yahudilerin Tapınak tepesinde ve Zeytin Dağında dua etme ayrıcalığı için özel vergi ödediklerini teyit etmiştir.

On üçüncü yüzyıla kadar Tapınak Tepesinde kimi zaman dua edilmesi mümkün olabildi. Haçlı seferleri sırasında Yeruşalayim’i ziyaret eden ünlü Yahudi gezgin Binyamin de Tudela (1130-1173) seyahatnamesinde şöyle yazar : ‘’ Kaya tepesi – Dome of the Rock’’ karşısında Batı Duvarı bulunur. Bu, bir zamanlar (Kodeş HaKodaşim – Kutsalların Kutsalı )’nın olduğu yerin kalan duvarlarından biridir. Bütün Yahudiler bu duvarın önünde duaya gelirler’’ .

Binyamin de Tudela’nın tanımladığı duvar, yıkılmış tapınak meydanını çeviren dış destek duvarlarından bir parçası olan bugünkü Batı Duvarı değil, görünüşe göre yıkılmış 2. Beit Hamikdaş’ın Tudela orayı ziyaret ettiği günlerde ayakta kalan duvarlarından biriydi. 1165 yılında Yeruşalayim’e gelen HaRamBam (Maimonides) Tapınak tepesinde dua ettiğini yazıyor fakat mektuplarında Batı Duvarının olduğu yerde dua etmekten söz edilmiyor.

1211 tarihinde Yerşalayim’e gelen Rav Şmuel ben Şimşon kentteki ilk günlerini ayrıntılı olarak anlatıyor ve buhur tütsülerinin yakıldığı Zeytin Dağında, ve Şabat öğleden sonraki Minha duasını da tapınak tepesinde (oraya kendi putlarını dikmelerine rağmen) sık sık dua edildiği yazıyor. Bugün bildiğimiz Batı duvarında dua etmekten bahsetmiyor.

14. yüzyılın başlarında Yahudilerin Tapınak Tepesine girmeleri yasaklandı. Yasaklayanlar 1250-1516 yılları arasında Yeruşalayim’ı yöneten Memluk’lardı. İshtori Aparchi (1280-1366) Kutsal Topraklar (Holy Land) coğrafyasının eski dönemlerini anlatan bir yazardır. ‘’Kaftor ve Perah’’ başlıklı kitabında Yeruşalayim’in coğrafyasını çok detaylı şekilde aktarıyor fakat Batı Duvarı diye kutsal bir yerden bahsetmiyor. O günlerde Yahudilerin Doğu duvarında ve Güney duvarının dışında dua ettiğini yazılıdır.


İtalyan bir Yahudi hacı olan Meşulam de Goltera (1481)’de Yeruşalayimi ziyaret etti. Yazdıklarına göre Yahudiler Kutsal Tapınak’ları Beit Hamikdaş’ın yıkıldığı tarih olan 9 Av ( Tisha beav) tarihinde yas tutarlar. Dualarını da Zeytin Dağı’nda yıkılan tapınağın tepesine bakarak yapmakta ve ağlamaktaydılar. Bizlerin Batı duvarı (Kotel HaMaaravi) olarak bildiğimiz yer hakkında 16. yüzyıldan evvel elimizde bilgi yoktur. Ne M.S 5. yüzyılda tamamlanan Babil Talmudu’nda, ne de bir yüz yıl önce tamamlanmış olan Talmud Yeruşalmi’de Batı duvarına bir kez dahi temas edilmiyor.

Antik bir geleneğe göre (Şehina, yani Tanrının yeryüzünde gözükmesi) mevcut Batı Duvarından hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bu deyim tamamen yıkılmış ve hiçbiri kalmayan 2.Beit Hamildaş’ın duvarları yerine mevcut Batı Duvarı’na uygulanmıştır. Binyamin de Tudela ve birçok Yahudi hacıların yazdıklarından bu anlaşılıyor.

Batı Duvarı – Kotel HaMaaravi’nin dua yeri haline gelmesi

1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısır ve Doğu Adeniz topraklarını, bu arada Filistin’i işgal etti ve bu şekilde, bu topraklar üzerinde devam eden 300 yıllık Memluk hakimiyetine son verdi. Oğlu Sultan Süleyman (1520-1566) dönemin en güçlü hükumdarlardan biri idi ve Avraupada birçok Hıristyan ülkesini imparatorluğa katmıştı. Başarısızlıkla sonuçlanan 1529 tarihli Viyana kuşatmasından sonra dikkatini Orta-Doğuya çevirdi, 1536 yılında, 13.cyüzyıldanberi yıkılmış olan Yeruşalayim surlarını restore etme emrini verdi.. Daha sonra da bugün Ömer Camii olarak bilinen Dome of the Rock (Kaya kubbesi)’ni yeniden inşa ettirdi.

Yahudi bir anneden doğan (Bu söz iddialı olmuş bence **)Sultan Süleymanın Yahudilere karşı tutumu çok olumlu olmuştur. İspanya ve Portekiz’den bir nesil önce kovularak Osmanlıya yerleşen Yahudileri Yeruşalayim’e yerleşmeye ikna etti. Bazıları Süleymanın amacının oraya yerleşmiş Arapların nüfusça azınlık olmaları idi. Sebep ne olursa olsun Yahudiler, Sultan Süleymanın bu iyi niyet ve desteğinden yararlanmışlardır.

Kent surlarının yeniden inşa edilmeğe başlanmasından 14 yıl sonra Sultan Süleyman saray mimarına Batı Duvarı olarak bilinen bölgenin Yahudilere ibadet yeri olarak haırlanmasını emretti. Bunu mümkün kılan, 14 Ocak 1546 yılında bölgeyi vuran şiddetli bir yer sarsıntısı idi. Yüzlerce kişi öldü, Ürdün nehrinin akışı iki gün heyelanla durduruldu. Bir tsunami akdeniz sahillerini Akko’dan Gazze’ye kadar vurdu. Yeruşalayim’de bu yer sarsıntısının en çok zarar verdiği yer Tapınak dağı ve batı duvarı boyunca inşa edilmiş pek çok ev de dahil olmak üzere onu çevreleyen mahalle idi.. Bunlar batı duvarının çoğuna girişi engelleyen evlerdi.. Batı duvarına ulaşmanın birçok insanın evleri tarafından değil, kalıntılar tarafından engellendiğini gören Süleyman, mühendislerine kalıntıları temizlemelerini ve batı duvarında Yahudi bir ibadet bölgesi hazırlamalarını emreder.

Bu, Yahudilerin daha önce bilmediği yepyeni bir ibadet sahasıydı. Daha önce belirtildiği gibi, eski bir Kutsal topraklar coğrafyacısı olan Haparchi, 14.cü yüzyılda Yeruşalayim’i kapsamlı bir şekilde incelendiğinde Batı Duvarı adlı bir Yahudi dua yerinden bahsetmiyor zira o devirde böyle bir dua yeri yoktu.

Haparchi’nin kitabının 1899’ tarihli baskısını yayınlayan Abraham Moshe Lunz, bir dip notunda, yazarın yaşadığı günlerde bugün dua ettiğimiz Batı duvarının toprakla örtülmüş olduğunu ve tüm Yahudilerin tapınağın doğu duvarında ve güney duvarında, kapılarda ve dışında dua etmeye başladıklarını yazar.


Batı duvarının bir ibadet yeri olarak hazırlanmasından sonra Sultan Süleyman Yahudilerin orada her zaman dua etme hakkını tanıyan bır ‘’ferman’’ yayınlar. Bir iddiaya göre Süleyman Yahudilere bu hakkı, Tapınak Dağı üzerinde dua etmekten vazgeçmeleri üzerine vermiştir. Ancak Yahudilerin kendi istekleriyle böyle bir haktan vazgeçtiklerine dair bir kayıt mevcut değildir.

Ferman 19. yüzyıla kadar yürürlükte kaldı. 1840 yılında Kudüs valisi olan Mısırlı İbrahim Paşa Yahudilere geçmişte olduğu gibi Batı duvarını ziyaret izni verirken bölgeye yakın sokakları taşlarla döşemelerini, dualarını yüksek sesle yapmamalarını ve kutsal kitaplarını açıkça teşhir etmelerini yasak etti. Ondan sonra gelen valiler 1841, 1889, 1893 ve 1909’da bu frmanı yenilediler. 19. yüzyıl fotoğrafçısı Joseph Schwarz, 300 yıl sonra bile bu kararnamenin önemini belirtir.

Ellerinde sultanın fermanı olduğu için kimse, Müslümanlar dahi Yahudilerin Batı Duvarına gidip dua etmelerini engellemediler. Bu ayrıcalık için Bab-ı Aliye aslında çok fazla olmayan bir vergi ödenmekteydi.

Sultan Süleyman Batı Duvarı'nı dört yüz yıldan daha uzun bir süredir Yahudi ibadet merkezi olarak belirlemiş olmasına rağmen, bu duvar bugün bildiğimiz Batı Duvarı'ndan oldukça farklıydı. Onaltıncı yüzyıldan 1967 yılına kadar bu alan, sadece dar bir sokaktan ibaretti. Bir taraftan, Mughrabi mahallesi olarak bilinen, yoğun Arap mahallesinin evleri ve diğer yanda Tapınak Tepesi destek duvarlarından batıda olanı dua edilen alanın sınırlarını teşkil etmekteydi. Dua alanı sadece 4 metre genişliğinde ve 28 metre uzunluğunda olup batı duvarının 488 metre uzunluğunun sadece % 6'sından azını ifade etmekteydi. Bu küçük alan ancak birkaç yüz kişiyi barındırabilirdi.

Batı Duvarında dua etmek.

Batı duvarının Yahudilerin dua ettikleri yer olarak tescil edilmesinden sonraki birkaç yüz yılda nadiren kullanıldı. Eski belgeler, Yahudilerin buraya ancak çok kritik sorunları olduğu zaman duaya etmeye geldiklerini yazıyor. Bir başka gelenek de, Birinci ve İkinci Beit Hamikdaşların yıkıldığı gün olan Av ayının 9. günü, akşamı ve bütün gün boyunca olmak üzere Yahudilerin Kotel’e gidip dua ve ağıtlarını yaptıklarıdır.

Bazı Yahudilerin Perşembe geceleri (Tikun Hatzot) duası için Batı Duvarına gelme adetleri vardı. Bu dua, Tanrının merhametini yalvarmak üzere gece yarısı yapılan bir duadır. On dokuzuncu yüzyılda Avrupalı gezginlerden bazıları tarafından bildirilen bir diğer uygulama, Cuma akşamı öğleden sonra Şabat'ı ağırlamak için dindarların toplanmasıydı. Bu adetlerin hepsi yüzyıllar boyunca Batı Duvarı'nın, günümüzde olduğu gibi her gün, gün boyu ve akşam saatlerinde dua ile geçmediğini, ancak muayyen günlerde kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Ekim 1700 tarihli bir hacının yazdıkları, 18. Yüzyılın başında Batı Duvarının Kudüs'teki Yahudi hayatında oynadığı rolü açıklıyor. Yazar (Massa'ot Eretz Yisrael) 'in yazarı Reb Gedalyah'a göre, bazı Yahudiler, özellikle de kadınlar, yeni ayın arifesinde, oruç tutulan günlerde ve Tısha b'Av'da dua etmek için Kotel’e gelirlerdi. Bununla birlikte, zamanında bu mekanda düzenli günlük dua hizmetleri yoktu. Bunun yerine, Gedalyah'ın yazdıklarına göre; "Her Şabat sabahı, sinagogdan ayrıldıktan hemen sonra, Yeruşalayim Yahudileri, Batı Duvarı'na yürürdü, fakat mesafe uzun olduğu için beyaz Şabat kıyafetleriyle sokaklar ve dükkanların arasından geçmek zordu. Onun yerine Yahudilerin yaşadığı belli bir sokaktan geçerek, Batı Duvarı'nın ötesinde Tapınağın yerini görebilecekleri yüksek bir noktadan Yeruşalayim ve Siyon’dan bahseden mezmurlarla dualarını etmekteydiler.’’

On dokuzuncu yüzyılda, BatıDuvarı'nın ibadet için daha fazla kullanıldığı görülüyor. Ancak çoğunlukla düzenli ve günlük ibadet için kullanılmamaktaydı. Joseph Schwartz'ın yazdığı gibi: ‘’Bu duvar, tüm bayramlarda kardeşlerimiz tarafından ziyaret edilir ve önündeki geniş alan bütünüyle dolardı. Ayrıca Ağlama Duvarı her Cuma öğleden sonra ve hemen her gün az sayıda insan tarafından ziyaret edilmekteydi.”

1863-1865 yılları arasında Kudüs'teki ABD Konsolosu Albert Rhodes, Yahudilerin Batı duvarındaki dualarını şöyle anlatır: " Bu yer her gezgin için ilginç bir yerdi. Cuma öğleden sonra, bu duvar, ağlayan Yahudiler tarafından tıka basa dolardı. Bunların büyük bir kısmı genellikle bir Talmud bilgini Rav etrafında oturan kadınlardı. Rav, Yahudilikle ilgili metinleri izah ederken erken gelen kadınların ve diğer insanların duvarın bir ucundan diğerine ellerinin değebileceği taşları öptüklerini yazar.

Batı Duvarında bugün bilindiği gibi 18. yüzyılın sonlarına veya 20. yüzyılın başlarına kadar günlük ibadetler düzenli olarak yapılmadı. Burayı ziyaret edip duaya gelenlerin çoğalması üzerine, İngiliz manda yönetiminin tayin ettiği Rav Rashi Yitshak Halevi Herzog ve Rishon Letsiyon Ravı Benzion Meir Hay Uziel, Kotel’de nasıl davranmak gerektiğne dair düzenlemeler yapmak gerektiğine karar verdiler. Getirdikleri kurallar, duvarın dibindeki geçit boyunca bisiklet kullanma yasağı, erkeklerle kadınların dua bölgelerinin ayrılması, bir önceki dua bitmeden ikinci bir duaya başlanmayacağı gibi kurallardı.

Altı Gün Savaşından sonra

Haziran 1967'den sonraki günler ve haftalarda Batı Duvarı’nın dua yeri olarak önemi ölçülemez bir şekilde büyüdü.. İsrail'in bağımsızlık savaşı sırasında, Ürdün ordusu Yaruşalayim’in eski kısmını ve Batı duvarını işgal etti. Ürdün ve İsrail arasındaki ateşkes antlaşması, Yahudiler de dahil olmak üzere herkesin Batı Duvarı'na serbestçe ulaşmasını öngörüyordu. Ancak 1948-1967 arasında Ürdün bu şartı ihlal etti ve Yahudilerin Batı Duvarı'na yaklaşmasını engelledi. İsrail Yahudilerinin tümü bu kutsal yere erişemeden büyüdü. İsrail hükümeti, Kral 0avid'in Zion tepesi üzerindeki mezarı ve Herzl tepesindeki askeri mezarlık gibi alternatif kutsal alanlar sağlamaya çalıştı, ancak halkın Batı Duvarına erişememesi bu mekanı daha saygın bir yer haline getirdi.

Haziran 1967’de İsrail ordusu Eski Kenti işgal edince Batı Duvarına erişmek Yahudiler için mümkün oldu. 8 Haziran 1967 günü paraşütçüler Tapınak Tepesini yeniden ellerine geçirdiler ve Batı duvarına ulaştılar. Kısa zamanda dönemin Ordu Başhahamı Rav Shlomo Goren Batı Duvarına geldi ve geleneksel Şofar’ı seslendirdi ve bu mutlu günü nasip eden Tanrıya dua etti. Ardından İsrael’in Sefarad ve Eşkenaz iki başhahamı ve üst düzey Rav’lar da gelip dua ettiler.

O gün Kotel’e gelenler mekana Tapınak Tepesi yolu ile ulaştılar çünkü Eski kentin birçok yeri henüz Ürdünlü nişancılardan arındırılmamıştı.

Ertesi gün, İsrailli paraşütçüler son direniş odaklarını temizlediler. Dört yıl önce İsrail'in ilk başbakanı olarak emekliye ayrılan David Ben-Gurion, Yeruşalayim Belediye Başkanı Teddy Kollek ile İsrail Doğa ve Parklar Müdürü Yaacov Yanai'nin eşliğinde Batı Duvarı'na geldi. İsrail devletinin efsanevi kurucusu ve ödün vermez bir laik olan Ben-Gurion başını Batı Duvarına dayayarak ağladı. Sonrasında korumalarından Arapça al-Burak yazılı levhayı kaldırmaları talimatını verdi. Al-Burak Batı Duvarı'nın Arap lisanında ismidir. Daha sonra Ben-Gurion Yanai'ye döndü ve ona ‘’buradaki tuvaletleri görmekten utanmıyor musunuz?’’ diye sordu. Yanai, Ben-Gurion'un kızgınlığı üzerine Kollek'e şöyle dedi: "Burayı temizlemeliyiz. Duvar'a şekil vermeliyiz .Kollek de bu vazife ile meşgul olmayı taahhüt etti. Birkaç günde Mugrabi mahallesinin evleri buldozerlerle düzleştirildi ve dar geçit bugün Batı Duvarı Meydanı olarak bilinen açık alana dönüştürüldü.

Az sayıda dua edeni zorlukla barındıracak küçük alan yerine, binlerce insanın sığabileceği yeni bir alan hazırlandı. İlk günlerde 370 bin kişi yeni alanı ziyaret etti. İsrail’in Savunma Bakanı Moshe Dayan, Tapınak Dağı ve Batı Duvarı'nın geri alınmasından kısa bir süre sonra Kudüs'teki Müsliman din otoriteleriyle bir araya geldi. Bu görüşmede, yetkililere, Avrupa'da yerine getirilen bütün dini faaliyetlerin burada da aynen yerine getirileceğini bildirdi.

Bir buçuk hafta sonra da İsrail Savunma Bakanı Moshe Dayan bu defa Yerushalaim’in Müslüman dini otoriteleriyle Mescidi Aksa’da bir toplantı yaptı. Bu toplantıdan sonra resmen Müslüman dini otoritelerinin Tapınak dağı üzerindeki camilerdeki dini faaliyetlerin tümünden sorumlu olacakları beyan edildi. Yahudiler Tapınak dağı alanına serbestçe girebilecekler, fakat orada dua etmeleri yasak olacaktı. Belirlenen kural şuydu; Müslümanlar Tapınak dağının üstünde, Yahudiler de onun altında bulunan Batı duvarında dua edeceklerdi.

Batı Duvarı'nı kutsal bir alan olarak belirleyen eski bir Yahudi geleneği yoktur. Bu mekan beş yüz yıl önce, Müslüman bir hükümdar olan Kanuni Sultan Süleyman tarafından dua edilen bir mekan olarak belirlenmiştir. Yahudilerin ilgisinin uyanması üç asıdan fazla zaman almış ve sadece son 150 yıl içinde Yahudiliğin en kutsal alanı haline dönüşmüştür. Ne var ki, Tapınak Tepesi (Har Habayit) Osmanlı hükümdarı tarafından bir “fetva” ile dua alanı olarak belirlenmiş olmasaydı bile, Yahudiler günden güne bu mekanı daha fazla ziyaret ederek orada dua etmeleri ile ona bir kutsiyet kazandırdılar.

Bu tarihî araştırma Ağlama Duvarı ve Yerushalaim’in kutsal alanlarının geleceği konusunda İsrail ile Filistinliler arasındaki en can alıcı tartışmaların çözümü konusunda İsrailliler arasında bir görüş birliğine varılmasını kolaylaştırabilir mi? Bekleyip göreceğiz..



F. M. Loewenberg, Bar İlan University'nin Social Work Okulunda Profesör Emeritus'tur. Emekliliğinden beri araştırmaları Tapınak Dağı ve Batı Duvarı'nın tarihi üzerine odaklanmıştır. Kaynaklar: Is the Western Wall Judaism's Holiest Site? by F.M. LoewenbergMiddle East Quarterly – Fall 2017 - vol. 24,4


Daha önce on iki kabileye ayrılmış olan İsrail oğulları, Hazret-i Süleyman’ın vefatından sonra iki devlete bölündüler. On kabile İsrail devletini, diğer ikisi Yahuda devletini kurdu. İsrail devleti M.E. 721’de Asurlular, sonra da Yahuda devleti M.E. 586’da Babilliler tarafından yıkıldı. 587 senesinde Asurlu hükümdarı Buhtunnasar Kudüs’ü yakıp yıktı. Yahudilerin çoğunu öldürdü. Kalanlarını da, Babil’e sürdü. Bu karışıklıkta Tevrat nüshaları ortadan kayboldu. Hazret-i Uzeyr’den başka kimsenin ezberinde değildi. Zamanla birçok yerleri unutuldu, değişikliğe uğradı. Muhtelif kimseler, hatırlarında kalan âyetlerini yazarak, Tevrat isminde çeşitli risaleler meydana geldi.

Yahudi dininin bir de sözlü kaynağı vardır: Talmud. Hazret-i Musa’nın sözleri olduğuna inanılan hususlar, nesilden nesile nakledilerek nihayet Yahuda adlı bir haham tarafından milâdın ikinci asrında kitap haline getirildi. Musevi dinine artık Yahudilik denmesi, bu hahama izafeten olmuştur.

İran hükümdarı Şireveyh, Asurluları yenince, M.E. 539 senesinde Yahudilerin tekrar Kudüs’e dönmelerine izin verdi. Yahudiler, M.E. 520 senesinden sonra Mescid-i Aksâ’yı yeniden tamir ettiler. M.E. 63 yılında Kudüs, Romalı kumandan Pompeus tarafından alındı. Pompeus, Kudüs şehrini ve Süleyman Mabedi de denilen Mescid-i Aksâ’yı ateşe verdi. Böylece Yahudiler, Roma hakimiyetine girdiler. M.E. 20 yılında Romalıların Filistin’deki Yahudi valisi Herodes, mabedi tekrar yaptırdı.Yahudiler Roma hakimiyetine baş kaldırdılar. Fakat Milâdın 66. yılında Romalı kumandan Titus, Kudüs’ü tamamen yakıp yıktı. Şehri viraneye çevirdi. Bu arada Beyt-i Makdis de yandı. Sadece Ağlama Duvarı diye bilinen batı duvarı kaldı. Titus’un, katliamından sonra Yahudiler bölük bölük Filistin’i terk ettiler. Romalıların emrinde çalıştırılmak üzere, Mısır’a sevk edildiler. Böylece dünyanın her yerine yayıldılar.

Bizanslılar, Emevîler, Memlükler ve Osmanlılar Beyt-i Makdisten arta kalanı muhafaza ettiler. Mescid-i Aksâ, Müslümanlarca da en mukaddes üçüncü mabed sayılır. Emevî halifesi Abdülmelik, Hazret-i Muhammed’in miraca yükseldiği kayanın üzerine Kubbetü’s-Sahra’yı yaptırdı. Altın kubbesi pırıl pırıl parlayan bu bina, bugün bile Kudüs’ün sembolü sayılır. Mescid-i Aksâ’nın olduğu yere ve Ağlama Duvarının bitişiğine, Emevî halifesi Velid, cami inşa ettirdi. Kanuni Sultan Süleyman Kudüs’e son hâlini verdi. Yahudilerin ha-Kotel ha-Ma’aravi (batı duvarı) adını verdikleri duvara, Hıristiyanlar Ağlama Duvarı dediler. 18 m yüksekliğinde, 485 m uzunluğundadır. Taşlarının 24 sırası toprak üzerinde, 19 sırası yer altındadır. 6 m de yer altında vardır. Bazı taşları 12x1m ebadında ve 100 tondan fazla ağırlıktadır. En üstteki 11 sıra Müslümanlardan; geri kalanı da Hazret-i Süleyman’dan değil, Herodes’ten kalmadır.

Ağlama Duvarı, yüzyıllarca Yahudilerdeki millî ve dinî şuuru ayakta tuttu. Kurtarıcı Mesih inancı da, bu şuurun devamını temin etti. Yahudi inancına göre, “Bu duvar yıkılmayacak ve Rab, mabedin batı duvarını asla terk etmeyecektir!” Bu inanca göre Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa edecek olan Kurtarıcı Mesih’tir.Kudüs, Müslümanların eline geçtikten sonra Yahudilerin buraya gelip ibadet edebilmelerine müsaade edildi. Bölgede Yahudi nüfusunun artmasından sonra Yahudiler, Ağlama Duvarı önüne sıralar, masalar koymak ve o bölgedeki evleri yıkmak istedilerse de Müslümanlar buna mani oldu. 1929 senesinde Ağlama Duvarı sebebiyle Müslümanlarla Yahudiler arasında hadiseler çıktı. Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından kurulan bir heyet, duvarın Müslümanların mülkiyetinde olduğuna ve Yahudilerin orada dua edebileceklerine karar verdi. 1967 yılında İsrail Kudüs’ü işgal etti. Yahudiler, Ağlama Duvarı önünde toplanıp 2000 yıllık rüyanın gerçekleşmesini coşkuyla kutladılar. Bugün dünyanın her tarafından gelme Yahudiler, Ağlama Duvarı önünde sallanarak dua eder; Süleyman Mabedi’nin ayakta olduğu günlerin yasını tutarlar.

Prof.Dr.Ekrem Buğra





Bugünkü haliyle duvarın en üstünde bulunan 11 sıra, İslami dönemden kalmadır. Geri kalan kısım ise Hz. Süleyman (as) zamanından kalma olmayıp, Herod dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Kudüs’ün doğu kesiminde Kubbettüs Sahra Camii’nin de bulunduğu Harim-i Şerif’in batı tarafında Tyropean Vadisi’nin kayalık tabanı üzerinde yer alan Ağlama Duvarı, MS I. yüzyıldan itibaren Yahudiler tarafından mukaddes kabul edilmeye başlanmıştır. Yahudilerin önünde ibadet ettikleri bu duvar, Kudüs’ün ve Beyt-i Mukaddes’in yakılıp yıkılışmı, esir olarak Romahlar tarafından başka ülkelere sürülüşlerini anmak, hatıralarını tazeleyip, mabede yeniden kavuşmak ve Yahudi hakimiyetini kurmak hayali içinde dua etmeleri amacıyla kullanılmaktadır. Kudüs İslam hakimiyetine girdikten sonra, Yahudiler serbestçe Kudüs’e girebilmişler, ibadetlerini özgürce yerine getire-bilmişlerdir.

Ağlama Duvarının önünde dualarını etmişlerdir. Osmanlıların Kudüs’ü fethetmelerinden ve İspanya’dan koyulan Yahudilerin Kudüs’e göç etme ve burayı ziyaret etme imkanının doğmasından sonra Ağlama Duvarı Yahudiler için devamlı bir dua yeri haline gelmiştir. Osmanlılar Yahudileri himaye ettikleri gibi, Mescid-i Aksa ve Ağlama Duvarı’m tamir ettirip, yıkılmaktan korumuşlardır. Bölgede Yahudi nüfusunun artmasından sonra Yahudiler Ağlama Duvarı’nın önüne sıralar, masalar koymak ve o bölgedeki evleri yıkmak istediyseler de, Müslümanlar buna mani olmuşlardır. 1929 yılında Müslümanlarla Yahudiler arasında olaylar çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından kurulan bir heyet, duvarın Müslümanların mülkiyetinde olduğuna ve Yahudilerin orada dua edebileceklerine karar vermiştir.

2007 yılında boru hattı döşeme çalışmaları sırasında, Birinci ve İkinci Tapınağın kalıntıları bulunmuştur. Musevi inanışına göre Mesih gelmeden önce, bu alana bir tapınak(3. Tapınak) daha inşa edilmesi gereklidir. Bu nedenle muhafazakar Musevilerin taraftarları, günün birinde üçüncü tapınağın inşa edilmesini ummaktadırlar.Ağlama duvarının bir diğer adı Burak Duvarıdır.

Yahudilerin en büyük hedefi, bu mabedin eski ölçülerine göre yeniden yapılmasıdır. Beyt-i Mukaddesin eski ölçülerle yeniden yapılabilmesi için bugünkü Kubbetü's- Sahranın ve Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekmektedir.
ağlama duvarının amacı ile ilgili görsel sonucu
Derlemedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...