20 Kasım 2017 Pazartesi

Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye YÖRÜKLER


Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye YÖRÜKLER ile ilgili görsel sonucu
Türk tarihinin derinliklerine şöyle bir göz attığımızda, bu gün için anlaşılması güç, fakat gerçekten muhteşem bir medeniyetle karşılaşırız. Orta Asya'nın kuzey bölgelerinden ve bu günkü Çin devletinin içlerinden başlayarak Balkanlara uzanan yaklaşık 10 Bin kilometrelik bir coğrafya üzerinde yine yaklaşık 2300 yıllık bir zaman içinde meydana getirilmiş bu büyük medeniyeti "Çadır Medeniyeti" olarak adlandırsak yanlış olmaz. Zira, Çadır, bu günkü modern anlayışta sadece bir barınak olarak görülüyorsa da, o gerçekte bir müessese, bir düzen, bir sistem, kısacası o bir hayat tarzı, bir kültür ve nihayet o bir medeniyettir. "Kara Çadır" denildiği zaman nelerin ifade edilmek istendiği tek tek yazılmak istense bir ansiklopedi, meydana gelir. Kara Çadır, Kıl Çadır, Dört Direkli Çadır, Üç direkli çadır, Beş Kanatlı Çadır, Yedi Kanatlı Çadır, Bağ, Urgan, Kazık, Söğen, Direk, Çanak, Bakara, Bastırık, Sitil, Keçe, Ala keçe, Ocak, Ocak taşı, Yurt, Yurt yeri.vs bu terim ve sözcükler bu günkü nesillere belki fazla bir şey ifade etmez., fakat, bu gün mensubu olmakla övündüğümüz Türk Milletinin mayası bu kavramların oluşturduğu bir yaşama mekanı olan Çadır'da atılmıştır ve o maya tutmuş, büyük Türk Milleti meydana gelmiştir.
Osmanlı devleti kayıtlarında "Yörükân Taifesi" olarak adlandırılan Yörükler, Türk-İslam medeniyetinin yayılmasının en temel vasıtası olmuştur. Devşirme ve Sipahilerden meydana gelen ordu, fetih ruhu ile ilerleyip, ülkeleri aldığı zaman, hemen arkasından o yörelere sevk ve iskan edilen Yörükler, o yörede yaşamakta olan Hıristiyan ve gayritürk halka, Türk-İslam medeniyetinin ve adaletinin en güzel örneklerini bizzat kendi yaşayışları ile sunarlardı. Böylece, Anadolu ve Rumeli'nin Hıristiyan halkı, Türk idaresine girdikten sonra karşılarında "Türk İnsanı" olarak ilk defa Yörükleri görmüştür. Onların sevecen, hoşgörülü, fanatizmden uzak, içten, doğal ve çevreye güven telkin eden davranışları Anadolu ve Rumeli'nin Hıristiyan halkı üzerinde oldukça olumlu bir tesir yaratmış ve onların Türk komşularını benimsemelerini kolaylaştırmıştır. İşte Osmanlı devleti bu siyaseti ile "Cihan Devleti" olmuştur.
Osmanlı devleti yıkıldıktan sonra, vaktiyle, Türk kültürünü Rumeli'ye taşıyan Yörükler Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan topraklarında kalınca Ulu Önder Mustafa Kemal, kendi ailesinin de içinde bulunduğu Rumeli Türklerini Anadolu'ya, yani Türkiye'ye getirmek için barışcıl çözümler üretti ve sonunda devletimiz uzak diyarlarda kalan evlatlarını yanına aldı. Karşılıklı olarak imzalanan antlaşmalarla Rumeli Türklerinin bir kısmı Anavatanlarına geri dönmüşlerdir. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna-Hersek gibi bölgelerde kalan Türkler de, "Rumeli Türkleri" olarak vatandaşı oldukları devletin halkı içinde Türk-İslam kültürünün fedakar temsilcileri şeklinde hayatlarını sürdürmektedirler.
Cumhuriyetten sonra da Yörüklerin tarihî misyonları ( Yüce görevleri) devam etti. Toros dağlarında yaylayan ve Çukurova, Antalya, Aydın ve İzmir ovalarında kışlayan Yörükleri devletimiz, ülkemizin çeşitli yörelerine yerleştirdi, iskan etti. Yörükler, kendileri için zor da olsa yerleşik hayata uyum sağladılar ve geleneksel hayat tarzlarını değiştirerek tarım ve çiftçiliğe alışmaya çalıştılar. Bu gün yurdumuzun çeşitli yörelerinde iskan edilmiş ve artık geçimini çiftçilikle sağlayan "Yörük Köyleri" bulunmaktadır. Elimizdeki ÇADIR Dergisini çıkaran arkadaşlarımız, Antalya'nın Sarıkeçili Yörüklerinden daha sonra Konya ili Kadınhanı ilçesi Örnekköyüne iskan edilmiş olan bir Yörük ailesinden ve bu satırların yazarı da Çukurove ve Kayseri arasında hayatını sürdüren daha sonra, 1950'li yıllarda aynı köye iskan edilen Saçıkara Aşiretine mensup bir Yörük ailesindendir.

Yörükler, gittikleri, ya da gönderildikleri her yere "Özgün" Türk Kültürünü götürmüşler ve aşılamışlardır. Şehirlerde başka kültürlerle karışarak bozulmaya başlayan Türk Kültürü, en özgün ve doğru şekliyle Yörükler arasında asırlarca yaşamış ve halen de yaşamaktadır.

Yörüklerin Hayat Tarzı ve Aşiretler
Bilindiği gibi Yörükler hayvancılıkla meşgul olur, geçimlerini hayvancılıktan sağlarlar. Hemen ilave etmeliyiz ki, Yörükler "Hayvan" tabirini genel manasından çık farklı kullanırlar. Koyun, keçi, inek, deve, at ve köpek için bu tabiri asla kullanmazlar. Bazı durumlarda, eşek ve katır için kullanılır, onu da istisna saymak lâzımdır. Yörükler arasında "Hayvan" sözü hakaret anlamında kullanılır ve onu da kendi malları için asla kullanmazlar. Zira, sürüleri, Yörükler için hiçbir zaman "Hayvan" değildir ve olamaz. Hatta şöyle dense daha doğru olur: Yörükler için koyunları, keçileri, atları, develeri, inekleri ve köpekleri aile bireyleri gibidir. Soğukta, sıcakta, hastalıkta, malları, Yörüklerin çocuklarından farksızdır. Soğuk havalarda taze kuzuları evlerinin içine alarak ocağın başına bağlarlar. At ve devenin yemini ya da yiyeceğini kendi yiyecekleri gibi özenle hazırlarlar ve korurlar. Kış aylarında sürülerini yemlemeden, yaz aylarında sürülerini sulamadan kendileri sofraya oturmazlar. "Mal canın yongasıdır" atasözü Yörüklerin hayatını çok iyi anlatır.
Yörükler, kendi aralarında "Aşiret" ya da "Oba" dedikleri geniş aileler halinde yaşarlar. "Honamlı Aşireti" "Tekeli Aşireti", Saçıkara Aşireti" gibi tanımlamalar bu büyük aileleri ifade etmek için kullanılır. Fakat zaman içinde yerleşik hayata geçilmesiyle ve evlenme yoluyla yeni akrabalıkların oluşmasıyla aşiretler özgün halini yitirmişlerdir.
Bu gün Yörük Aşiretleri, genel tanımlamalar kullanmaktadırlar. "Karakeçili", "Sarıkeçili" gibi. Yörük Obalarını (Aşiretlerini) tanıyabilmek için önce Türklerin genel hayat tarzını tanımak gerekir. Bu şöyledir.

A- Koyunlu Yörükler
1.Akkoyunlular 2. Karakoyunlular
B- Keçili Yörükler
1.Sarıkeçililer 2. Karakeçililer

Bu temel ayrım, Türklerin genel hayat tarzını belirleyen bir sınıflandırmadır. Temel uğraş alanı olan hayvancılıkta, sürülerin çeşidi, Yörük obalarının nerede yaşayacaklarını da tayin etmiştir. "Akkoyun" olarak tanımlanan koyun çeşidi, soğuğa dayanıksız bir tür olduğundan , kışı geçirmek için sıcak iklimlere ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayı Akkoyun sürüleri olan Yörük aşiretleri genellikle Toros dağı silsilesini takip etmektedir. Bu Türlkiye'de Maraş ve Antep'ten başlayarak Çukurova, Mersin, Antalya, Muğla, İzmir, Balıkesir ve Çanakkale güzergahını tercih etmişlerdir.. Karakoyunlu Yörükleri halk arasında "Mor Koyun" olarak tanımlanan bir türden oluşan sürülere sahip olduklarından bu aşiretler, Kars, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara güzergahında yaşamaktadırlar. Karakoyun soğuğa daha dayanıklı olduğu için Orta Anadolu yaylaları onlar için uygun iklimdir.
Keçili Yörükler de aynı şekildedir. "Sarıkeçi" olarak tanımlanan tür, tıpkı Akkoyun gibi soğuğa dayanıksızdır. Onun için Sarıkeçili Yörükleri Toros Dağı silislesinede yaşamaktadırlar. Bu güzergahta en önemli bölge Antalya'dır. Osmanlı devleti zamanında "Teke" Sancağı olarak mülkî idarede yer alan Antalya Sarıkeçili Yörüklerini en çok barındıran bölgedir. Karakeçili Yörükleri de tıpkı Karakoyunlular gibi Orta Anadolu'yu tercih etmişlerdir. Urfa'dan başlayarak Maraş, Kayseri, Konya, Ankara, Eskişehir, Kütahya, güzergahı Karakeçililerin bölgeleridir. Osmanlı devletini kuran Ertuğrul Obası da Karakeçili Yörükleridir ve yaşadıkları yer, Kütahya, Domaniç, Söğüt bölgesidir.
Doç. Dr. Durmuş Yılmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...