Konstantin’in akıbetini Türk kaynaklar başka, Bizans eserleri başka türlü göstermektedir. Türk kaynaklarına göre, 29 Mayıs gecesini “Porfirojenet = Tekfur” sarayında geçiren imparator, sabaha karşı Türklerin, kalelere hâkim olduklarını haber alınca birlikleriyle birlikte Ayasofya’ya çekilmeye başladı. Bugünkü Zeyrek (Aksaray – Unkapanı arası) semtine varmıştı ki, o sırada Unkapanı bölgesinden şehre girmiş olan Türk denizcilerine rastladı. Bu denizciler, bu kalabalığı kendilerine saldıracak zannederek üzerlerine atıldılar. Bu arada imparator da tanınmayarak öldürüldü. Ölüsü sonra, Fatih’in aratması üzerine çizmelerinden bilinip kaldırıldı. Bazı kaynaklar da, Edirnekapısı taraflarında öldürüldüğünü yazarlar. Mezarı’nın da Vefa’da olduğu söylenmektedir.
Bizans eserlerinde, Konstantin’in ölümü hakkındaki ifadelerde büyük anlaşmazlıklar vardır. Mesela, imparatorun en yakın adamı olan muharrir Françis şöyle diyor:
“Sevgili imparatorumuzun akıbetini bilmiyoruz. Çünkü son saatte kendi adamlarından hiçbiri yanında bulunmadı. (Şlomberje, sayfa 299)”.
Dolayısıyla, imparatorun ölümünün tarzı hakkında yazılan yazıların hepsi sonradan uydurmadır. Onun Türklere şöyle saldırdığı, sayısız Türkleri kırdığı, en son “beni öldürecek bir Hıristiyan yok mu!” diye bağırdığı hakkındaki sözlerin topyekûnu, yanan kalblere su serpmek, gönülleri ona çekip bağlamak maksadıyla yapılan atıflardan başka bir şey değildir.
İşin hakikatine gelince, o sırada İstanbulda bulunup mükemmel bir ruznâme tutan ve bıraktığı esere Avrupalılarca paha biçilmeyen Venedikli Barbaro söylemektedir: “İmparator, Türklerden kaçan müdafiilerin ayakları altında ezilerek ölmüştür (Şlomberje sayfa 301)”. Bunun böyle olduğunu söyleyen başka eserler de vardır.
Netice: Türlü romantik hevesler, çeşitli siyasi kaygılar, dinî ve millî gayretler ve bir hayli septik jestler ile şişirilip uçurulan Konstantin’e hakikat gözü ile bakılırsa o, işte budur.
Ve Hammer de, son imparator Konstantin hakkında dikkate değer şu cümleyi sarf etmiştir: “Paleologlar, tedbirsizlikleri ve alçaklıklarıyla çok defalar tehlikeye düşürmüş oldukları bir tacı kaybederek, Bizanslılar, bir daha başkaldırmamak üzere yabancı (Türk) boyunduruğuna boyun eğdiler.” (Ata Bey Tercümesi: Cilt 2 sayfa 302)”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder