Hz.Süleyman (a.s) döneminde Şeytan ya da adı başka imtihan gereği Hz.Süleyman'ın Hak Katından ilim yüklenmiş yüzüğünü çaldı ve 40 gün boyunca bu yüzük Şeytan'da kaldı, Yeryüzünü dolaştı, kötülükleri yaydı.(e o da onun görevi), cinlerden ve türevlerine dair netlik olmayan başka varlıklardan kendisine ortaklar buldu, büyücülük üzerine çeşitli kitaplar yazdı ve bunu Hz.Süleyman'ın (a.s) tahtının altına gömdü.(işte TORA- KABALA orjinali, ama şimdikiler devede kulak sadece ve niçin Hz.Süleyman’ın(a.s) mabedi önemli, niçin tahtı vs...) Yeryüzünde insan ve cinler arasında o döneme göre, büyük bir kötülük dalgası yayılmaya başladı, insanlar Rabbini unuttu, şirk koşmaya başladı, kan akıtmak kolaydı, zina deseniz o derece, Rabbin yasakladığı (ah kelime olarak yasak deyince bizleri itiyor ama, hiç bir zaman bu insanın zararına olacak keyfi olacak bir şey de hani yasak edilmemiş ki, ah keşke anlayabilseydik ve ah keşke o nefs varya ahh ıslah edebilseydik) şeylere meyl etmeye başlamışlar, ortalık toz duman gibi adeta savrulup duruyormuş…
Allah-u Teala birgün meleklerine Var ettiği insanı ve yeryüzünü göstermiş, insanlar büyük bir azgınlık içinde tam da bizim yaşadığımız 2000’ ler gibi gerçi o dönemi bilmiyoruz ama bu dönemi düşününce bizler daha fenayız ! neyse ki , merhameti gazabından çokta bizleri hala rızıklandırmakta. Evet nerede kalmıştık, ha işte melekler bakmışlar ki, insan perişan, insanlık elden gitmiş, ne emir kalmış ne yasak, ne güzellik kalmış, ne halifelik ne eşref-i mahlukat, meleklerden Harut ve Marut, Allah'a (c.c.);
“Ya Rabbi! Şu mahlûkatın babasını (Âdem’i) sen kendi kudret elinle yarattın ve tüm meleklerin de ona secde etmelerini emrettin. Şimdi ise onun evlatları sana karşı günah işlemekten çekinmiyorlar.” demişler.
Allah-u Teala ;
"Şayet onlarda yarattığım şeyi sizlerde de yaratsaydım, sizler de onlar gibi günah işlemekten çekinmezdiniz.
Melekler: "Hayır Ya Rabbi! Senin izzetine yemin ederiz ki, biz sana karşı günah işlemezdik" diye arz etmişler.
Sonra Allah-u teala o iki meleğe de insanlara verdiği şehvet duygusunu vermiş ve onlara, kendisine şirk koşmayı, adam öldürmeyi, zina etmeyi ve içki içmeyi yasak ettikten sonra yeryüzüne göndermiş...
Harut ve Marut iki melek yeryüzüne inmiş, insani bedende olmalı zira melekler nurani varlıklar. Doğrusunu Allah bilir. Harut ve Marut bugün sınırları,Aşağı Fırat Nehri'nin kıyısında, Irak'ın büyük bir bölümünü kapsayan antik Babil şehrine gönderilmiş.
"Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi..."Bakara-102
Bu iki melek Harut ve Marut yeryüzüne inince ve kendilerine Rabbin dediği şeyleri aynen bizler gibi unutmaya başlamışlar, İNSAN yani NİSYAN , aynı kökten gelir, NİSYAN unutmak demek, Kalu Bela bizim gibi işte, bunlar iki farklı şehre kadı olarak atanmışlar, biri Babil biri Mısır,dünyaya dalmışlar melek oldukları akıllarında ama ah işte o nefs ve şehvet hani insana helal ise zevk, haram ise imtihan olan iki duyu / duygu var ya hah işte böyle bir süre mücadelelerle devam etmişler. Derken ZÜHRE isminde yeryüzünde yaşayan kadınların en güzeli olan, namı diyardan diyara nam salmış o afet-i dilberi görmüşler..."
Zühre güzel kadın,alımlı kadın, Hak Teala’nın bir dişiye vereceği tüm güzelliklere, zekaya sahip bir kadın. Birgün Zühre bir davası için Harut'un huzuruna çıkmış, Harut işini görürüm,lehine sonuçlandırırım lakin seninle birlikte olmak isterim demiş. Zühre bu uyanık, demiş ki ; tamam şu gün şu saatte şurada buluşalım, sonra Marut'un huzuruna gelmiş, Marut'ta bu güzellik karşısında büyülenmiş, aynı konuşma aralarında cereyan etmiş, ZÜHRE , ona da aynı randevuyu vermiş. buluşma günü gelmiş, iki melek karşılaşmışlar ve o anda bir müddet utangaçlıktan sonra Hak Teala ar perdelerini yırtmış, biri diğerine demiş ki; “seni buraya getiren ne ise beni de o şey getirmiştir…” ikisi birden Zühre'ye zina teklif etmişler. Zühre ise, "benim putuma secde eder, benimle birlikte şarap içerseniz olur “ demiş. Önce melekler vazgeçer gibi olmuşlar sonra ise yenik düşmüşler şehvet ve nefse kabul etmişler. İmtihan işte, elimizle işlediklerimizden sorumluyuz sonuçta, bir yanda Allah-u Teala’nın, bana şirk koşmayın, adam öldürmeyin, şarap içmeyin, zina işlemeyin emirleri, diğer yanda güzeller güzeli, nefsi azdıran, şehveti uyandıran ZÜHRE...(ki hakikatte Allahın Hatrı Her Şeyden Aladır) ama işte bize zor nitekim, kolay olsa idi imtihanın sırrına gerek kalmazdı ,vardır bir hikmeti ki son zamanlarda sürekli bilinçli olarak sonsuz yaşam ve amentü esasındaki AHİRETE İMAN kudsiyeti dejenere edilse de son nefeste dahi İman inşaallah Ahirete..."
Aralardaki icraatlara girmedim ama bölünmüş gibi olmasın şunu not düşelim de devam eyleyelim, Harut ve Marut'un melek olduğu yaşadığı devrede biliniyor ve gündüz kadılık yapıyorlar ya da o dönemin şartlarına göre insanlara bir şekilde yeni bilgiler öğretiyorlar, yaşamlarını kolaylaştıracak icatlarda bulunuyorlar, bu bilgiler içinde Bakara suresi 102.ayette geçtiği üzere sihir/büyü gibi majik alanlar da var. Gece olunca Gökyüzüne çekiliyorlarmış. Zühre bunu biliyor. neyse melekler önce Zühre'nin putuna tapıyorlar, sonra keyif veren akli dengeyi sarsan düşünme melekesini bozan adı genel olarak içki diye geçen ne ise artık o maddeden de içiyorlar, tam ilişki esnasında kapıya biri geliyor ve bu vaziyete şahit oluyor, Zühre ,”o bizi gördü , öldürmezseniz herkese söyler…” diyor, Melekler,katilde oluyor, yine tam ilişkiye geçecekleri esnada, ZÜHRE diyor ki; “Gökyüzüne yükselirken ne söylediğinizi bana da öğretirseniz ancak o vakit …”diyor, melekler bunu da kabul ediyor, ve Zühre bu sihri, sözü söylerken bir anda kayboluyor ve gökyüzüne çekilivermiş...
Allah-u Teala, Harut ve Marut'un öğrettiği bilgi ile gökyüzüne çekilen Zühre'nin suretini bir yıldız özüne saklayarak ,Gezegen/Yıldız yapıyor ve işte o Venüs oluyor. Göğün 3.katına kuruluveriyor. Astrolojide geçen Venüs karakterine nasıl da uygun değil mi? Rivayet ya da Hakikat doğrusunu Allah bilir. İslam dünyasında Muhammed Esed gibi bu anlattığım yönde anlatanlarda mevcut, farklı anlatanlar da mevcut, yok diyenler de mevcut. Buluştukları nokta ise Bakara suresi 102 ayettir. tefsiri müteşabih kısmı ileride inşaallah ifşa olur. Zaman bilgi çağı yağmur gibi valla, çoğalttıkça çoğaltıyoruz ilmi Harut ve Marut melektir, yeryüzüne insan yaşamına uygun indirilmiştir, insanlar o dönem sihirle şunla bunla çok fena azdığından bunun panzehiri olarak hizmet etmeye çalışmışlardır, ilmi ya da sihri öğretmeden önce de biz imtihan için gönderildik, doğru kullanın, şeytan ya da nefs vs. uymayın diye de uyarmışlar. Ama nerede ! biz insanlar uyarı mı? valla gökten bir nida yükselse" EY İNSAN RABBİNE DÖN" diye onu bile es geçer de, ne ise o anki hırsımız hala onun peşinde koşarız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder