16 Kasım 2017 Perşembe

Doğuş efsanesi şöyle anlatılır

Otomatik alternatif metin yok.

Zeus Semele’ye asik olur. Onu, karisi Hera kiskanir. Bir gün Hera yasli bir kadin kiiligina girer ve Semele’ye Zeus’un ona güçlerini göstermesini söylemesini söyler. Zeus gücünü gösterirken Semele yanar ve karnindaki yedi aylik bebegini düsürür. Zeus bebegi kurtarir ve baldirinda saklar. Daha sonra Tanri Dionysos Zeus’un baldirindan dogar

Çal yöresinde yasamistir. Helen pantheonuna aykiri düsen bir tanridir. Bütün efsaneleri bir tek motif üstüne kuruludur: Tepki ve direnç.

Sembolü olan asma agaci gibi ölüp yeniden dogar, haz ve aci arasinda iki uçta gider gelir. Bu yüzden psikiyatride manik depresif duygu durumunu temsil eder.

Genel olarak Zeus ile Semele'nin oglu olarak geçse de, bazi kaynaklarda Zeus ile Persephone'nin oglu olarak gösterilir.

Dionysos kültürünün, hiristiyanlik dinini de dogrudan etkiledigi iddia edilmektedir.
Dionysos bag bozumu tanrisi olarak da bilinir. Onun adina düzenlenen bag bozumu senliklerinde tiyatronun temeli atilmistir. Bu senliklerde bir koro bulunmaktaydi; Daha sonralari koronun önüne bir oyuncu, daha sonra ikinci bir oyuncu geçmis, böylece tiyatronun temelleri atilmistir.

Baska Kaynaklardan Derleme :
Şarap Ve Nese Tanrisi Dionysos.

Sarabin Yunanistan’a geçisi, burada bagcilik ve sarapçiligin baslamasi, gelismesi IÖ 1500’ lü yillara dayanmaktadir. IÖ 900 civarinda Homeros, Akdeniz için, “sarap renkli deniz” demistir. Sair ve oyun yazari Euripides (IÖ 480-406), “sarap olmasaydi insanoglu, askin farkina varamaz, mutlulugun keyfine varamazdi” derken, filozof Platon (IÖ 428-348), “asiriya kaçmadan içilen sarabin insanin ömrünü uzatacagini” . Yunanlilar, tarihe düstükleri bu ve benzeri notlar dolayisiyladir ki sarap kültürü tarihine katkilarda bulunmakla birlikte, asil büyük katkilari saraba bir tanri atamakla olmustur; Olimpos’un büyük tanrisi Zeus ve Thebai sehrinin krali Kadmos’un kizi Semele’den olma Dionysos.

Bir ölümlü kiligina bürünüp, her gece Olimpos’tan Thebai’deki satoya Semele’yi görmeye gelen Zeus, karisi Hera’nin bunu ögrenmesinden çok korkmaktadir. Zeus’tan süphelenen Hera bir gün onu takip ettiginde, olan biteni kendi gözleriyle görür. Dahasi Semele hamile oldugunu Zeus’a söylerken duyar. Zeus, Semele’ye bu durumdan kimseye bahsetmemesini, buna bir çözüm bulacagini söyler. Çünkü Hera’nin bunu ögrenmesi durumunda yapacagi kötülüklerden çekinir. Ama çok geç, Hera bunu ögrenmistir artik.

Baska bir kiliga giren Hera, Semele’yle iyi iliskiler kurar onu kandirarak “mademki tanrilar tanrisi Zeus’un sevgilisisin, sana da tüm ihtisami ile kendi karisina göründügü gibi görünmesini istemelisin” diye ikna eder. Zeus her geldiginde, kendisini tanri suretinde göstermesini isteyen Semele’yi “hiçbir ölümlünün buna dayanamayacagini, yanip kavrulacagini ve ölecegini” söyleyerek vazgeçirmeye çalisir. Her seferinde bu istegini yineleyen ve daha fazla israrci olan Semele’yi kiramayan Zeus, bir gün kendini o yüzüyle göstermeye istemeden de olsa razi olur. Ve birden odanin içinde simsekler, yildirimlar olusmaya baslar ve buna dayanamayan Semele yanar kavrulur. Zeus, yedi aylik hamile olan Semele’nin bebegini kurtarmayi son anda basarir. Sonra onu saklamak için baldirina yerlestirir. Iki ay daha geçip, bebegin dogum zamani geldiginde onu oradan çikarir. Böylece iki kez dogmus oldugu için, “iki kez dogan” anlamina gelen Dionysos adini koyar. Karisi Hera’dan saklamak ve bakip büyütmeleri için Nysa dagindaki orman perilerine gönderir.

Nysa dagindaki orman perilerine gelen bu bebek büyür ve etrafina mutluluk saçan çok neseli bir çocuk olur. Biraz daha büyüyen Dionysos ormanda gezmeyi ve avlanmayi çok sever. Çok sevdigi seylerden birisi de üzümdür. Sabah uyandiginda bile yedigi üzümün suyunu çikarip içmeyi de çok sever. Yine bir gün üzüm suyu çikarip içen ve bir miktarini da sonra içmek üzere bir kenara koyduktan sonra gezmeye çikan Dionysos, gittigi yerde daha uzun kalmasi için kendine yapilan ricalari kiramayinca, ancak günler sonra geriye dönebilir. Bir kösede duran, unuttugu üzüm suyunu görünce alir ve içmek için kafasina diker. O da ne? Bu bildigi üzüm suyundan çok farkli. Saskinlikla kupanin içindeki siviyi inceleyen Dionysos, erguvan renginde, kivamli, buruk ama lezzetli bu içkiden büyük bir yudum daha alinca yorgunlugunun yavas yavas yok oldugunu fark eder. Hiç sebep yokken neselenen Dionysos gülerek, kendisini büyüten peri kizlarini ve diger orman perilerini çagirip, üzüm suyunun verdigi neseyi onlarla paylasir. Onlar da içmis, yeni ve bilinmedik bir içkiye dönüsen bu üzüm suyundan hoslanmislardi. O günden sonra genç tanrinin gösterdigi sekilde üzümlerin tanelerini ezdiler, suyunu siktilar ve bir süre bekleterek erguvan renkli yeni içkiden elde ettiler. Iste böylece dertlilere dertlerini unutturan, üzülenleri neselendiren, aglayanlari güldüren, özellikle antik dönemde ticareti en fazla yapilan ürünlerden birisi olan, Hayyam’in üzerine dörtlükler yazdigi sarap dogmus oldu.

Sayisiz meziyeti bulunan bu içkiyi dünyaya tanitmaya, böylece de insanlara esi az bulunur bir armagan sunmaya karar veren ve vakit kaybetmeden yola koyulan Dionysos, gezdigi ülkelerde sevdigi insanlara üzümlerin nasil yetistirilecegini, sarabin nasil elde edilecegini, ne miktarda içilecegini ve onun insanlara verecegi gizli neseyi tarif ediyordu.

Gezilerine devam eden Dionysos’a yolculuklarinda gittigi her yerde onu seven, saraptan ve verdigi keyiften hoslanan, periler eslik ediyorlardi. Bakkhalar adi verilen ve çogu kadinlardan olusan bu dostlariyla sarap içerek nese içerisinde yol alan Dionysos’un ünü her geçen gün artiyor, gittigi her yerde üzüm yetistirmeyi ve sarap elde etmeyi anlatiyordu.

Bir çok yeri gezen ve Hindistan yolculugundan sonra Thebai’ye dönen Dionysos bu yolculuklari esnasinda Trakya, Frigya ve Lidya’ya da(yani simdiki Türkiye sinirlari içi) geldigi halde, üzümlerin sarap yapilmasi konusunda yeterince ögretici ve ikna edici olamamis olmali ki bugün için ülkemizde üretilen yas üzümün ancak %5’ler mertebesindeki bir bölümü saraba dönüsmektedir. Fransa’da bu oranin %85’lerin üstünde, dünya ortalamasinin ise %50’lerde oldugu düsünülürse, %5’in ne kadar düsük bir oran oldugu daha iyi anlasilir ve bunun neticesinde ugranilan katma deger kaybinin, ihracat geliri kaybinin ne kadar olacagini varin siz hesaplayin artik. Hani bir laf vardir, “egri oturup dogru konusalim” diye. Biz de öyle yapacak olursak; Ülkemizin inanç ve sosyolojik yapisi dolayisiyla, yas üzümün saraba islenme orani olarak, bir Fransa’yi, bir Ispanya’yi ya da Italya’yi yakalamasini beklemek ne ölçüde dogru olur bilinmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...