16 Kasım 2017 Perşembe

ÂDEM ALEYHİSSELAM EŞİNİ ARIYOR

Otomatik alternatif metin yok.
Ey Cebrail! Nasıl ağlamayayım ki, işlediğim bir suçtan dolayı yüce Rabbim beni sonsuz cennet yurdundan, geçici olan dünyaya, horluğa, hakirliğe indirdi. Ben ağlamayayım da ne yapayım? Benim bundan bir çıkış yolum bir kurtuluşum yok mu?"
Âdem Aleyhisselâm yeryüzüne indirilmiştir. Hazreti Âdem’in yeryüzüne inişi ilklerin de başlangıcıdır. İlk insanın yere ayak basması, insanın dünya hayatındaki imtihanının başlamasıdır. Hazreti Âdem’in yerküre üzerinde indiği yer konusunda değişik rivayetler vardır. Bu rivayetlerin ağırlığı, Hind diyarına indirildiği yönünedir.
Hazreti Âdem’in eşi Havva’nın da Cidde civarına indirildiği rivayet edilmiştir. Hind diyarından başlayan dünya hayatında, Havva’yı da bulması gerekiyordu. Koskoca bir dünya ve içinde sadece iki kişi… Bu iki kişi de birbirlerinden uzakta, nerede olduklarını bilmiyorlar.
Âdem Aleyhisselâm dünya hayatına bilgi ile donatılmış olarak indirilmişti. Dünya üzerindeki hayatında neler yapacağını, hayatını nasıl idame ettireceğinin bilgisi kendisine verilmişti. O öyle bir yerden bu dünyaya inmişti ki, oradaki imkân ve nimetler dünya hayatına hiç benzemiyordu. Dünya hayatı meşakkat ve zorluklarla dolu idi; oysa cennette ne meşakkat ne de zorluk vardı. Âdem Aleyhisselâm cennette başına gelen hâdiseden dolayı çok pişmandı. Pişmanlığından dolayı devamlı ağladığı haber verilmiştir.
Pişmanlık içinde Rabbine tevbe, istiğfar ederek, yer kürede dolaşmaya başladı. Bir taraftan eşi Havva’yı ararken, diğer yanda da dünya hayatını yaşanılır hâle getirmek için yapılması gerekenleri tasarlıyordu.

ÂDEM ALEYHİSSELAM
EŞİNİ ARIYOR
Âdem Aleyhisselâm’ın fizikî yapısının bugünkü insandan çok farklı olduğu da rivayetler arasındadır. Hiçbir teknolojik imkânın bulunmadığı bir dünya düşünün ki, burada insan istihdam edilecek. Teknolojik imkânsızlıkları bir nebze olsun telafi edecek olan fizikî yapıdaki farklılıklar olmalıydı. İşte bu nedenledir ki, Âdem Aleyhisselâm’ın boyunun bugünkü insandan çok uzun olduğu rivayet edilmiştir. Vücut yapısının büyüklüğünü imkânsızlıklara karşı kullandığı açıktır.
Hazreti Âdem Hind diyarından yola çıkar, uzun yılar süren bir aramadan sonra Havva anamızla Cidde civarında buluşurlar. Bu buluşma, kederlerini az da olsa hafifletmişti. Uzun yıllardır ne konuşacakları bir arkadaşları, dertlerini anlatacakları bir insan ile karşılaşmışlardı. Şimdi başlarına gelen bu işe birlikte ağlayacaklardı. Hazreti Âdem ile Havva anamızın uzun yıllar ağladığı da rivayet edilmiştir. Denilmiştir ki: "Cennetten kovulmalarına yüz yıldan fazla bir zaman ağladılar."

GÖZYAŞI
SEL OLDU AKTI
Rivayet edilmiştir ki: Davud Aleyhisselâm işlediği bir hatadan dolayı pişman olmuş ve o kadar ağlamıştır ki, bütün dünyadaki gözyaşı bir tarafa konsa Davud Aleyhisselâm’ın gözyaşı ağır basar. Davud Aleyhisselâm’ın döktüğü gözyaşı bir taraf konsa, Hazreti Âdem’in döktüğü gözyaşı daha ağır basar.
Âdem’in yine şiddetli ağladığı günlerden bir gündü. Cebrail Aleyhisselâm geldi.
–Ey Âdem! Bu kadar ağlaman nedendir?
–Ey Cebrail! Nasıl ağlamayayım ki, işlediğim bir suçtan dolayı yüce Rabbim beni sonsuz cennet yurdundan, geçici olan dünyaya, horluğa, hakirliğe indirdi. Ben ağlamayayım da ne yapayım? Benim bundan bir çıkış yolum, bir kurtuluşum yok mu?
Cebrail Aleyhisselâm ile Âdem Aleyhisselâm arasında geçen konuşma Allah Celle Celâluhu tarafından bilinmektedir. Âdem Aleyhisselâm ilklerin peygamberidir demiştik. Hazreti Âdemle başlayan, Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile son bulacak olan vahiy başlamıştır. Allah Celle Celâluhu kulu ve peygamberi olan Âdem’e şöyle vahyeder.
"Emre itaatsizliğin sebebiyle seni cennetten çıkardım ve dünya yurduna yerleştirdim."
"Ey Yüce Rabbim! Senin rahmetin gazabını geçmedi mi?"
"Geçti ey Âdem!"
"Ey Yüceler Yücesi Rabbim! Ben yaptığım işten dolayı çok pişmanım, benim pişmanlığımı, tevbemi kabul edip, tekrar cennet yurduna dönmeyi bana nasip eder misin?"
"Evet! İzzet ve Celalim hakkı için, senin gibi yer dolusu Âdem bana âsi olsa, onları âsilerin konulmaya hak kazandıkları yere indiririm. Benim rahmetim gazabımı geçmiştir. Senin ağlamanı, pişman olmanı, af dilemeni gördüm ve seni affettim." Âdem Aleyhisselâm affa mazhar olmuştu. Artık bundan sonrası için dünya hayatı, imtihan hayatı başlamıştır. Dünyaya bir düzen kuracak, ondan sonra gelecek evlatları da o düzene yeni yeni ilaveler yaparak dünya, Âdem ve evlatlarına yaşanır yurt olacaktır.

İLKLER YAŞANMAYA
BAŞLADI
Âdem Aleyhisselâm, dünya hayatının gerçekleri ile karşı karşıya kaldığında, yemek, içmek gibi insanî ihtiyaçların temini için yapılması gerekenleri yapmaya başlar. Dünya insan için dayanıp döşenmişti. Bu dayanıp döşenen yerde insanın yapacağı, ona verilen imkânları kullanarak hayatını sürdürmekti. Âdem Aleyhisselâm önce ekin ekti, ekinin mahsul vermesi için sulamasından, çapalanmasına kadar her şey yaptı. Bu arada yerküre üzerindeki nimetlerden de istifade ederek karınlarını doyuruyorlardı. Diğer yanda dünya hayatının gerekleri olan, araç gereçleri de imal etmekte idiler. Önce kalacakları, barınacakları mekânları yaptılar. Her yapılan iş, dünya hayatının ilk işiydi. Her defasında tekrar ettiğimiz üzere Âdem Aleyhisselâm ilklerin peygamberiydi. Allah Celle Celâluhu’nun insanların hizmetine yarattığı hayvanattan da istifade etmeye başladılar. Hayvanın etinden, sütünden, binek ve taşımacılık olmak üzere azamî derecede istifade etmekteydiler. Bu arada Cebrail Aleyhisselâm da sık aralıklarla Âdem Aleyhisselâm’ı ziyaret ediyor, ona bilmediği hususlarda, sıkıntıya düştüğü anlarda yardım ediyor, bilgilendiriyordu.
Dünya hayatının günleri işlemeye başlamış, ömür defterinden her gün bir sayfa eksilir olmuştur.

KÂBE YAPILIYOR
Günlerden bir gün Âdem Aleyhisselâm Mekke civarında dolaşırken, daha önce cennet yurdunda gördüğü meleklerle karşılaştı. Onlarla selâmlaştıktan sonra, burada ne yaptıklarını sordu. Melekler:
"Ey Âdem! Biz bu mekânda iki bin yıldır tavaf ediyoruz." dediler. Melekler, buranın Allah tarafından seçilmiş bir yer olduğunu, Beyt–i Mamur olduğunu haber verdiler.(1) Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm geldi ve Âdem’e ilâhî emri getirerek bu mekânda bir yapı yapmasını ve bu yapıyı bütün insanların tavaf etmelerini söyledi. Rivayet edilir ki, o sırada orada tavaf eden meleklerinde yardımı ile, yeryüzünün ilk yapısı meydana geldi. Bugün Kâbe olarak bildiğimiz yere Âdem Aleyhisselâm, ilk yapıyı inşa etti. İnşası bittikten sonra da insanoğlundan Kâbe’yi ilk tavaf eden Hazreti Âdem oldu.

ESER SAHİBİ ESERİ
İLE ÖVÜNÜR
Allah Celle Celâluhu, insanoğlunu direk olarak, çeşitli kademelerden geçirerek yarattı. Bu yaratılış, bir evrim değildir. Bir kısım sapık, sözde bilim adamının ileri sürdüğü gibi, insan başka bir nesneden, evrimleşerek insan hâlini almamıştır. Bu çok sapıkça ve yanlış bir tezdir. Başlangıcı farklı olup, sonradan evrimleşerek değişime uğrayanın, bu değişiminin devamlı olması gerekirdi. Bu da insanın bundan sonraki seyrinin farklı olmasını gerektirirdi ki, bu tam mânası ile ne akla, ne mantığa ne de bilime uyan bir tez değildir.
İnsan Allah tarafından yaratılmış olup, ilk insanla son insan arasında, fizikî, sosyal ve mükellefiyet olarak hiçbir fark bulunmamaktadır. Denilmiştir ki:
"Bir eser müessirinden üstün olamaz. Bir eserde yapıcısında bulunmayan vasıflar bulunamaz. Netice sebeplerden üstün olamaz. Taş sebep olursa, parçacıkları taşın eseri (neticesi) olur."(2)
Eğer iddia edildiği gibi olsaydı, insan hayvandan evrimleşerek meydana gelmiş olsaydı, yukarıdaki nazariyeye ters düşmüş olacaktı. Hayvanla insan arasındaki farklılıkları göz önüne aldığımızda, hayvan gibi, insana oranla son derece kısıtlı imkânlara sahip bir varlıktan, eşref–i mahluk olma şerefine ermiş bir insan nasıl meydana gelebilir?
İnsan gibi mükemmel yaratılışa sahip bir varlığın yaratıcısı, hiç şüphe götürmez bir çerçektir ki, insandan çok üstün özeliklere sahiptir ki, insan gibi mükemmel bir varlığı yaratmıştır.
İşte bu mükemmel yaratık, Âdem Aleyhisselâm’dır. Âdem Aleyhisselâm dünya hayatına başlamıştır, kıyametle noktalanacak insan hayatının ilk adımları atılmaya başlanmıştır. Şimdi sıra insanın çoğalmasındadır. İlâhî takdir gereği, insanoğlu ilk insan, ilk peygamber Âdem Aleyhisselâm ve eşi Havva anamızdan çoğalacaktır. Bu çoğalma Allah Celle Celâluhu’nun koyduğu kurallar çerçevesinde meydana gelecektir. Allah Celle Celâluhu’nun dünya hayatı için koyduğu kurallara "âdetullah" bir başka ifade ile de "sünnetullah" denilmektedir. Hazreti Âdem’in eşi Havva ile birlikte dünyaya ayak basmaları ile birlikte bu âdetullah ve sünnetullah işlemeye başlamıştır. Bu âdetullah ve sünnetullah’ın gereği olarak, erkek ile kadının birleşmesinin neticesinde kadın hamile kalacak, hamileliğinden belli bir zaman sonra çocuk dünyaya gelecektir. Bu Allah Celle Celâluhu’nun dünya hayatına koyduğu bir düzendir. Hazreti Âdem ile Havva’da bu sünnetullah gereğini yerine getirir, Havva anamız hamile kalır. Zamanı gelince doğum yapar. Bunlar dünya hayatının ilkleridir. İlk doğumda ikiz çocuk dünyaya gelir. Erkek olan Kabil, kız olan da İklimya’dır. Dünya nüfusu şimdi dört kişidir. Aradan birkaç sene geçer bu sefer Havva anamız yine hamiledir, yine doğum olur. Bu sefer de ikiz doğum olur. Yine bir kız bir erkektir. Erkek Habil, kız da Lebüda’dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...