Sayfalar

4 Mayıs 2018 Cuma

Mora Türkleri vahşice tarihten silindiler



Gerçekten Mora Yarımadası veya günümüz Yunanistan’ının anakarası olarak tarif edilen topraklar, tarih boyunca Balkan coğrafyasında stratejik önemini hep korumuştur. Türkler, Rumeli’ye geçtikten yaklaşık bir asır sonra ancak Mora Yarımadası ve Yunanistan’ın kalanı ile alâkadar olabilme gücüne erişebilmişlerdi. Zira Türk fethinden önce Mora’da Bizans despotları, Attika Yarımadası’nda ise Latin Dukaları hâkimiyet kurmuş durumdaydılar. Bölge, bizzat Fatih Sultan Mehmed’in katıldığı seferler ve çok çetin mücadeleler sonucu 1460 yılında Türk hâkimiyetine girdi. Osmanlıların bölgedeki egemenlikleri, daha sonraki yıllarda Avusturya ve Rusya’nın çok kısa süreli saldırı ve işgalleri dışında 1830 yılında bağımsız bir Yunanistan devleti kurulana kadar aralıksız devam etti. Buralara Anadolu’dan yüzbinlerce Müslüman-Türk ahali yerleşti. Bu Müslüman aileler bölgeyi vatan edinip imar ettiler. Bölgedeki asırlık Türk hâkimiyeti döneminde, Müslim ve Gayrimüslimlere ayırım yapmadan hizmet vermek amacıyla, bir çoğu vakıf sisteminde teşkilatlanmış binlerce hayır eseri inşa edildi. Mora’da yüzyıllarca hizmet veren bu muhteşem eserler, bağımsız bir Yunan Devleti kuruluşu sürecinde bölge Türkleri ile birlikte yok edilmek suretiyle tarihin karanlık sayfaları arasında unutulup gittiler.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsız bir Yunanistan Devleti’nin kurulması, çok sancılı ve onulmaz acılarla dolu bir süreç sonrasında gerçekleşti. 1821’de başlayan isyan yaklaşık 10 yıl şiddetini sürdürdü. Dönemin Avrupalı büyük devletleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Rumlar lehine diplomatik ve askerî müdahaleleri ve asileri açıktan desteklemeleri, Osmanlı Devleti’nin isyanı bastırmasını adeta imkânsız hale getirdi. Mesela 1827 yılında bahsi geçen üç devlete ait gemilerin, ortada hiçbir geçerli sebep yok iken Osmanlı Donanmasını Navarin Limanı’nda anî bir baskınla yok etmeleriyle bağımsız Yunan Devleti’nin önündeki en büyük engel bertaraf edilmiş oluyordu. İsyan döneminde ve sonrasında bölge Türklerinin yaşadığı çok dramatik hadiseler ise hiç şüphesiz iki ülkenin gelecekteki sorunlu ilişkilerinin şekillenmesinde önemli derecede belirleyici etki bıraktı. Zira Avrupalı müelliflerin de kabul ettiği gibi, 1821 isyanı çok kısa bir sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline gelmişti. Bu süreçte, genel tanımlamasıyla Mora Türkleri ve bölgedeki Yahudiler sistematik bir şekilde yok edildiler.

Mora Türkleri, asırlar boyunca Rumlarla birlikte yaşadıktan sonra ayaklanma sürecinde, olaylara bizzat şahit olan, insaf sahibi bazı Avrupalı müellifleri bile isyan ettirecek vahşet görüntüleri eşliğinde tarih sahnesinden silindiler. Ortodoks din adamlarının öncülüğündeki Rum âsiler, isyanın ilk günlerinde kendilerine tam destek veren Avrupa kamuoyuna hitaben, mutlak hedeflerinin tam bağımsızlık ve Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu açıkça ilan etmişlerdi. İsyan başladığında Yunan topraklarında en az tahminle 90 binin üzerinde Müslüman nüfusun yaşadığı bilinmekteydi. Bağımsızlık ilan edilince bu rakamdan eser kalmadı. Mora Türkleri isyan süresince canlarından, sağ kalabilenler ise Yunanistan’ın bağımsızlığı sonrasında mallarından oldular. Canlarını kurtarma imkânı bulup Osmanlı’nın çeşitli mahallerine dağılan ve bütün mal varlıklarını yitiren bu ilk Yunanistan göçmenleri yıllarca ekonomik sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldılar.




Osmanlı Türkleri Ege Adaları’nın hangi devletten fethettiler? Bu konunun bilinmesi önemli. Osmanlılar, kuruluş ve yükselme yıllarında Bizans İmparatorluğu’nun denizlerdeki egemenliğinin çöküşü sonrasında bilhassa Anadolu kıtasına yakın Ege Adaları gruplarından Boğazönü (Limni, Bozcaada, Gökçeada ve Taşoz gibi ada ve adacıklar) ve Saruhan Adaları (Midilli, Sakız ve Sisam gibi adalar) bölgede egemenlik kurmuş olan denizci İtalyan devletlerinden Venedik ve Cenevizlilerin kontrolündeydi. Doğu Akdeniz’in stratejik adalarından olan ve Menteşe Adaları grubuna dahil olan Rodos ve Onki Ada ile etraftaki küçük adalar ise Akka’nın Müslümanlar eline geçişi sonrası Kudüs’ten kaçıp Akdeniz’i mesken tutan Saint Jean Şövalyeleri tarikatı mensuplarınca elde tutuluyordu. Dolayısı ile Ege adalarının Türklerden önceki sahipleri, bugünkü Yunanlıların kendilerini varisleri olarak gördükleri Bizanslılar değildi. Osmanlılar adaları bu denizci İtalyan devletlerinden ve Rodos Şövalyeleri’nden, üstelik dönemin Padişahlarının da bizzat katıldığı çok kanlı mücadeleler sonrası fethettiler. Bu stratejik fetihler ardından 1571’de Kıbrıs ve 1669’da da Girit Adası alınarak Akdeniz’de Türk egemenliği tam manasıyla sağlanmış oldu.

Osmanlılar Mora’da olduğu gibi adalarda da asırlık egemenlikleri döneminde vakıfları bulunan birçok hayır müessesi meydana getirdiler. Yunanlılar bugün bu Osmanlı eserlerinin bir çoğunu ya yok ettiler yada amacı dışında kullanmaya başladılar. Diğer taraftan Osmanlılar, adaların idaresine verdikleri önemi gösterilmek için sadece bölgenin idaresine mahsus bir eyalet birimi oluşturdular. O günün dünyasında beklide bir ilk olan bu uygulamaya Türk denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1533’de Osmanlı hizmetine girişi sonrasında 1534’de Cezayir-i Bahri Sefid Beylerbeyiliği’nin onun uhdesine verilmesiyle daha da güç kazandı. Bu eyaletin esas nüvesini adalar oluşturuyordu. Osmanlı döneminde meskun olmayan bir çok adaya ahali yerleştirilerek şenlendirildi ve imar edildi. Adaların önemli kısmı vakıf sistemi içine alındı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Ege’deki asırlık mutlak hakimiyetini sarsan en önemli gelişme ise yukarıda değindiğimiz, bağımsız Yunan Devleti’nin kuruluşu oldu. Üç Avrupa Devleti’nin baskıları sonucu Şubat 1830’da ilan edilen Londra Protokolü ile bağımsız bir Yunan Krallığı oluşturuluyordu. Osmanlı Devleti bütün itirazlarına rağmen Yunanistan’ı himaye eden Avrupalı büyük devletlerinin tehdit ve baskılarına dayanamadı ve yeni krallığı 24 Nisan 1830 tarihi itibariyle tanıdı. 1832 yılında yine üç devletin baskıları ile Yunanistan’ın kara sınırları, çok büyük haksızlıklar yapılarak, Rumeli yönünde genişletildi. Bahsi geçen anlaşmalarda Yunanistan’ın deniz sınırları da tespit edilmişti. Buna göre Mora ana karası için stratejik önemi bulunan Eğriboz Adası ile Sporad ve Kiklad adaları gruplarında yer alan adalar anlaşmada isimleri zikredilmek suretiyle Yunanistan’a terk edilmiş oldu.


Doç. Dr. Ali Fuat Örenç


Mora Türkleri vahşice tarihten silindiler ile ilgili görsel sonucu









1 yorum:

  1. Mora isyanına katılımı nedeniyle İstanbul Patriğinin Patrikhane'nin orta kapısına aıldığını ve bu kapının halen kapalı tutulmasının nedenlerini de içerseydiniz çok daha etkili olurdu kanısındayım.

    YanıtlaSil