15 Mayıs 2018 Salı

Fener Rum Patrikhanesi’nin Orta Kapısı Neden Kapalıdır?


kin kapısı patriğin çara mektubu ile ilgili görsel sonucu


Türk milletinin içine her türlü küfürlü söylemleri, fuhuşu, zamparalığı, kendine güvensizliği, sanatkârlıktan men-i yayan, Türk’e, Türkülüğe, Osmanlı’ya düşman Rum Papazın sonu, Fener Rum Patrikhanesinin orta kapısı önünde idamla sonuçlanmış, bu idamla Osmanlı yönetimi tarafından, dünyaya şu mesaj verilmişti: Vatana, millete ve Osmanlı’ya ihanet edenlerin sonu, bir din adamı da dahi olsa ihaneti yaydığı kin yuvasında, ölümdür!


1820-1821 yılları arasında; Mora yarımadasında, rumlar tarafından büyük bir isyan çıkarılır ve binlerce Türk öldürülür. İsyan bastırılır. Dönemin Padişahı 2.Mahmut; bu ayaklanmada parmağı olanların tesbiti için, Sadrazam Benderli Ali Paşa’yı görevlendirir. Yapılan tahkikatta, Fener Rum Patriğinin, isyanla yakın ilişkisi olduğu ortaya çıkar.


Derhal baskın düzenlenen Patrik 5.Gregorius’un evinde; isyanla ilgili belgeler ve Osmanlının amansız düşmanı olan Rus Çarı Alexandra’ya yazılmış çeşitli istihbarat mektupları ele geçirilir. Fener Rum Patrikhanesini, ihanet yuvasına çeviren bu patrik yargılanır ve halkı isyana teşvik etmek ve Osmanlı Devletine ihanet etmekten suçlu bulunur ve idama mahkum edilir. İnfaz; Patrikhanenin kapısı önünde, 21 Nisan 1821 günü gerçekleştirilir.




Günümüzde, bu kapı hala kapalı. Girişler; bu kapının solundaki küçük kapıdan yapılıyor. Din kapısı olması gereken bu kapı, kin kapısı haline getirilmiş. Elbette; Patrikhane, bu söylenenleri asla kabul etmiyor. Ama; kapıyı açmaya da yanaşmıyorlar. Buna ise; geçerli ve makul bir sebep göstermiyorlar. Yanlızca; Patrik Gregoryus, burada idam edildi ve gömüldü, insanların onun mezarı üzerinden geçilmesini istemiyoruz gibi, saçma sapan bir mazeret sunuyorlar. Halbuki; hiçbir Osmanlı kaynağında; Patrik’in burada gömüldüğü olduğu hakkında bilgi ve belge yok. Hatta; Osmanlı döneminde, asılarak öldürülenlerin, nereye gömüldükleri hakkında, bilgi ve belge tutulmadığı belli ve genel bir uygulama.

Osmanlı’da yabancı dil öğrenilmesine gösterilen ilgisizlik, Osmanlı tercümanlıkları, dışişlerinin vs. dil bilen Rumların eline geçmesine, bu da kiliseler ve okullar gibi zararlı olmaya yol açmış, bunlar vasıtasıyla Osmanlı’nın sırlarına vakıf olunmuş, düşman devletlere gizlice ulaştırılmıştır.






Osmanlı Devleti tarihinde “Fener Rum Patrikhanesi” tabiri yanında bir de “Fenerli Rum Beyleri” tabiri vardı. Bu son tabir, Bizans’ın “bürokrat artıkları”nı ifade eder, bunlar da Rum mahallesi Fener’de otururlardı. Rumların en soyluları ve ünlü ailelerinden olan bunlar, İstanbul’un fethi günlerinde korkudan burasını terk etmişler, daha sonra Osmanlı hoşgörüsünü görerek tekrar dönüp Fener’e yerleşmişlerdi. Rum Patriği’nden sonra, Rumlar arasında kendilerini “Bizans’ın varisi” olarak gören büyük Rum unsuru Fenerli Rum Beyleri idi.




Lüks ve gösterişli saraylarda oturan Bizans’ın bu bürokratik kalıntıları, Avrupa ile çok erkenden temasa geçmişler, çocuklarını burada eğitmişler, özellikle Latince, İtalyanca, Fransızca, Almanca, Türkçe, Arapça, Farsça vs. bilmekle tanınmışlar, bu sebepten Osmanlı Devleti onları tercüman bulundurulması gerekli resmi dairelerde görevlendirmişti. “Özellikle onlar, Divan içerisine kendilerini yavaş yavaş soktular ve sonunda memleketin dolaylı yöneticileri oldular.” Eflak ve Boğdan’ın yöneticileri Voyvodolıklar’a da Fenerli Rum Beyleri arasından atama yapılırdı. Bunların çoğu, Rusya ile işbirliği yaptıkları için görevlerinden azledilmişlerdir.




XVIII. asrın sonlarından itibaren açılmaya başlanan ve öğretmenleri tümüyle din adamları olan Rum okulları, bütün dünya ile ticaret yaparak zenginleşmiş Fenerli Rum Beyleri tarafından finanse edilmiş, Rusya da bunlara para yardımında bulunmuştu.







Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı papazlar gibi, Fenerli Rum Beyleri de 1814’de Odesa’da üç Yunanlı tüccar tarafından kurulan ve Yunanistan’ın bağımsızlığı hedefini güden Etniki Eterya Cemiyeti’nin üyeleri idiler. Adı geçen cemiyetle ilişkisi tespit edilen patrik ve papazlar yanında Fenerli Rumlardan da idam edilenler olmuştu.







1821 Yunan İsyanı’nın ardından Fenerli Rum Beyleri’nin İstanbul’daki nüfuzu iyice kırıldı. Çoğu, cezalandırılmak korkusuyla yurt dışına kaçtı. Ama görevlerini yapmışlar, 1830’da Yunanistan’ı bağımsızlığa götüren yolu içte ve dışta gösterdikleri faaliyetler sonucu açmışlardı.







Etniki Eterya, hazırlık döneminden sonra Yunan İsyanı’nı 1821’de Romanya ve Mora’da başlatmıştı. Bu sırada Fener Rum Patriği Griegorius idi. Pek çok Rum papaz gibi adı geçen cemiyetin üyesi idi. Hatta “gizli başkanı” deniliyordu.







Patrik Gregorius’un Rus Çarı Alekxandr’a yazdığı meşhur bir mektup var.
” Türkler’i maddeten ezmek ve yıkmak; mümkün değildir. Çünkü: Türkler; çok sabırlı ve dayanıklı insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis (onur) sahibidirler. Bu özellikleri ; dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, geleneklerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine itaat duygularından gelir.

Türkler: zekidirler. Kendilerini; doğru yola sevk edecek liderleri olduğunda da daha da çalışkandırlar. Gayet; kanaatkardırlar. Onların bütün meziyetleri: hatta kahramanlık ve bağlılık duyguları; geleneklerine olan bağlılıklarından ve ahlaklarının kuvvetinden gelir.

Türkler’i yıkmak için: önce bağlılık duygularını kırmak ve manevi bağlarını parçalamak gerekir. Bunun da, en kısa yolu: milli ve manevi değerlerine uymayan, yabancı fikir ve davranışlara, onları alıştırmaktır.

Türkler; dış yardım kabul etmezler. Haysiyet duyguları, buna engeldir. Eğer; geçici bir süre görünürde kuvvet ve kudretleri varsa da; Türk’ler mutlaka dış yardıma alıştırılmalıdırlar.

Maneviyatları sarsıldığı gün; Türkler’i kendilerinden şeklen çok kuvvetli, kalabalık ve güçlü kuvvetler önünde zafere götüren; asıl kudretleri sarsılacak ve o zaman Türkler’i yıkmak, mümkün olabilecektir.

Bu nedenle; Osmanlı Devletini yıkmak için, yanlızca savaş meydanlarındaki zaferler yeterli değildir. Ve hatta; yanlızca bu yolda yürümek, Türkler’in gerçekleri anlamalarına neden olabilir.

Yapılacak iş; Türkler’e bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribatı tamamlamaktır. ”




Osmanlı hükümeti ilkin, Grigoryos’un Yunan isyancılarına verdiği gizli destekten o derece gafildi ki, isyanı bastırmak için ondan yardım istedi. Babıali’nin baskısı üzerine isyancıları “aforoz” (dinden çıkmış sayılma) eden bir bildiri yayınladı. Bunun hiç etkisi olmadı. İsyan devam etti.

Patrik Grigoryos ve bir kısım Rum papazların, Yunan isyanına destek verdikleri daha sonra anlaşılmış ve bunlar idamla cezalandırılmışlardı. Kayseri, İzmit ve Trabya metropolitleri İstanbul Balıkhane Pazarı’nda idam edildiler. Grigoryos, 21 Nisan 1821’de paskalya günü Patrikhane’nin orta kapısında asıldı. Boynundaki yaftada şunlar yer alıyordu: “Devlet-i Aliye’nin nimetlerinden faydalandığı, her türlü imtiyaza sahip olduğu halde nankörlük edip Rumları devlet aleyhine isyan ettirmeye çaba gösterdi.”

Osmanlı tarihinde Grigoryos idam edilen ikinci patrik oldu. Osmanlı tarihinde idam edilen ilk patrik III. Parthenios’du ve Türkiye aleyhine Rusya ile haberleştiği için Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından “vatana ihanet ve isyan çıkarmaya teşebbüs” sucundan 1659’da idam edilmişti.

Zaman geçtikçe Patrik Grigoryos’un daha birçok zararlı faaliyetleri açığa çıktı. Bunlardan birisi 1864-1878 yılları arasında Rusya’nın İstanbul’da büyükelçisi olarak bulunan Nikola Pavlov İgnatiyef’in hatıralarında yer almıştır.
Derlemedir..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...