22 Kasım 2017 Çarşamba





İngilizler 16. yüzyılın sonlarında ezelî rakipleri olan İspanya’ya karşı dönemin süper gücü olan Osmanlılar’ın desteğini alabilmek için din unsurunu ellerinden geldiği kadar kullanmış, hattâ arada bir Müslüman gibi davranmışlardı.

Osmanlılar’ın o devirdeki en büyük düşmanları Avusturya, Venedik ve İspanya, yani Katolik dünyası idi. İngiltere ile ilişkilerimizin başlayıp gelişmesinde İngilizler’in Katolik değil Protestan olmalarının büyük rolü vardı ve hattâ bazı devlet adamlarımız “İngilizler’in puta tapmadıkları için Müslüman sayılmaları” gerektiği kanaatindeydi.Kraliçe Elizabeth, İspanya Kralı İkinci Felipe’nin dünya hâkimiyeti emellerine engel olabilmeye çalışıyordu ve bunun için dönemin büyük gücü Osmanlılar ile ittifak kurmaktan başka çaresi yoktu.

Osmanlılar ile İngilizler arasındaki ilişkileri İngiliz tüccarlar başlattılar. Bu tüccarların ilki olan William Harborne, kraliçenin zamanın hükümdarı Üçüncü Murad’a hitaben yazdığı bir tavsiye mektubuyla 1 Temmuz 1578’de İstanbul’a doğru yola çıktı ve bir Türk kervanına katılarak 28 Ekim’de Osmanlı başkentine ulaştı. Elizabeth, Üçüncü Murad’a gönderdiği mektupta “putperestliği cezalandıran hakiki Tanrı’ya taptığını”, bu yüzden de “putperestlerin”, yani Katolikler’in amansız düşmanı olduğunu söylüyor ve mücadelesine destek istiyordu.

Harborne’un İstanbul’a geldiği tarihlerde, sadrazamlık makamında Sokollu Mehmed Paşa vardı. Sokollu, İngiliz tüccarı kabulü sırasında “Osmanlı Devleti’nin kapılarının dostluk üzere gelen bütün yabancılara açık olduğunu” söyleyerek elçiyi cesaretlendirdi.

İngiliz elçi kısa bir süre sonra çabalarının meyvelerini toplamaya başladı. Padişahtan temsil ettiği ticarî müessesenin Osmanlı ülkesinde aracısız olarak ticaret yapabilmesine imkân sağlayan bir iznin yanısıra Kraliçe’ye hitaben yazılmış bir de mektup aldı ve Londra’ya döndü ve daha sonra Kraliçe’nin yeni mektuplarıyla beraber İstanbul’a tekrar geldi.

Yakınlaşma çabası İstanbul’daki Fransız Elçisi Jocques de Germigny’yi rahatsız etmiş ve elçi İngilizler aleyhinde faaliyetlere başlamıştı. Harborne, buna rağmen her türlü vasıtaya başvurarak 26 Mayıs 1580’de Sultan Üçüncü Murad’dan bütün İngiliz tüccarlarının Osmanlı topraklarında aracısız bir şekilde ticaret yapabilmelerine izin veren bir kapitülasyon koparmayı başardı. İngiltere, böylelikle Osmanlı İmparatorluğu’nda Venedikler ve Fransızlar ile beraber aynı haklara ve imtiyazlara sahip oluyordu.Ama, İngiliz tüccarlar bize karşı tamamen ikiyüzlü hareket içerisindeydiler. İstanbul’daki faaliyetleri sırasında din unsurunu ellerinden geldiği kadar kullanmalarına ve âdeta Müslüman gibi görünmelerine rağmen, İngiltere’ye gönderdikleri raporları ile mektuplarında İslamiyet’ten “şeytanî ve barbar bir din” diye bahsediyor, Osmanlılar’ı Katolikler’e karşı kullanabilmek için takındıkları sahte Müslüman tavırlar konusunda da “Tanrı, kendisi için söylediğimiz bu yalanları affeder” diyorlardı.
William Harborne’a ve onun vasıtası ile de Kraliçe Elizabeth’e Müslüman olmaları çağrısını, elçinin İstanbul’da bulunduğu son günlerde zamanın sadrazamı Koca Sinan Paşa yaptı. Paşa, İngiliz Elçisi’ne, “Müslüman olmanız için parmaklarınızı kaldırıp, ‘Eşhedü’ demekten başka bir şeye ihtiyacınız yoktur” demişti.
Murat Bardakçı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...