14 Kasım 2017 Salı

DİVRİĞİ ULUCAMİ'DE KARTAL ÖRGESİ ( MOTİFİ )


İlgili resim

Yrd.Doç.A.Yaşar Serin*
Öğr.Gör.Ebru Nalan Sülün**

Anadolu'daki kültür katmanları pek çok uygarlığa beşik olduğu yadsınmaz bir gerçektir. Anadolu'nun bu işlevini, geçmişten günümüze ve geleceğe taşıyan bir köprü görevini yapmış olduğunu da vurgulamak isterim. Günümüzde bilinen pek çok sembolün ( imge, örge vb. ) Anadolu'dan çıkmış olduğunu, zaman içerisinde de birtakım farklı kültür katmanlarıyla ya doğrudan veya dolaylı olarak etkileşerek ve evirilerek işlevsellik kazanılarak kullanıldığını görmekteyiz. Örneğin bazı ülkelerin bayraklarında yer alan sekiz köşeli yıldızın Selçuklu kökenli olduğu bir gerçektir. Bu örgenin Selçuklu yapılarının çoğunda bu formlu yıldızı görmek olasıdır.
Yine ağaç, yaprak (palmet), dal örgelerinin de Anadolu Selçuklu kökenli olduğu bilinmektedir. Kuş motifleriyle zenginleştirilmiş ağaç, çiçek gibi örgelerin özellikle kat'ı sanatında ana örge olarak karşımıza çıkmışlardır. Eski Türk Sanatlarında en çok kullanılan bitkisel örgelerin başında "Hayat Ağacı", hayvansal örgelerde ise; "çift başlı kartal, bozkurt, Selçuklu kartalları, doğan kuşu, leylek, aslan, pars vb." örgeleri gelir.

KARTAL MOTİFLERİ
Orta Asya Türklerinde koruyucu ruh olarak kabul edilen "kartal motifinin", şaman dini inanışından Yakut Türklerine geçtiği ve oradan da Orta Asya Türklerine kadar geldiği bilinmektedir. Şaman dini inanışında her insanın kuş şeklinde bir koruyucu ruhu olduğu ve insan öldüğünde bu ruhun da göğe yükseldiği inanışı hâkimdir. [2]
Bunun Türk Mitolojisindeki örneği, Orta Asya'nın ünlü Şaman Destanı Er-Töşük'tür. Bu efsaneye göre, Gök Tanrı'nın simgesi olan Büyük Kartal, kötü güçlerin elinde tutsak olan destan kahramanı Er-Töşük'ü önce yutup sonra kusarak,daha dayanıklı ve güçlü bir insan olarak dünya'ya getirir. Kartal daha sonra, Er-Töşük'ü sırtına alıp, yer altında günlerce uçurduktan sonra yeryüzüne çıkarır.2
Şaman Türklerinin İslâmiyeti kabulünden sonra ise, kartal motifi İslami açıdan bir kutsallık kazanmış olup, nitekim bu husus Hz. Muhammed'in siyah bir kumaştan yapılmış olan ünlü sancağının Türkçe anlamı" kartal, şahin, atmaca vb." anlamına gelen "UKAB" adını taşımasından da anlaşılmaktadır. Çift başlı kartallarda figürün genellikle sivri baş, kıvrık gaga, gaga altında sarkıntı, iki kanat, kuyruk ve pençeler içerecek şekilde betimlendiği görülmektedir. Çift başlı kartal örgesi, Bizans ve Trabzon Rum Pontus İmparatorlukları ile çeşitli Avrupa Devletleri ve şövalyelerinin resmi arması veya bayrak motifi olarak ta kullanılmıştır.
Türk İslam Sanatında süsleme unsuru olmakla birlikte daha çok koruyucu ruhu simgelediği kabul edilen bu motif, aynı zamanda güç ve asalet sembolü, olarak da kullanılmıştır. Kartal özellikle çift başlı olarak kullanıldığında, birleşerek artmış gücü temsil ettiğine inanılmaktadır. Bu figür antik çağlardaki Anadolu yerleşim yerlerinde de kullanılmış olup bunun en güzel örneklerini Hitit'lerin Alacahöyük ve Yazılıkaya'daki çift başlı kartal kabartmalarında görmekteyiz.
Çift başlı kartalı çok seven Anadolu Selçuklu Devlet erkanı bu figürü; Kubadabat Sarayı çinilerinde, Konya İnce Minare'de bir kabartmada, Erzurum Çifte Minareli Medresesi Anaportalinde ve Yakutiye Medresesinde, Akşehir Kileci Mescidi ahşap pencere kanadında vb. gibi birçok cami, kale, saray, han gibi mimari yapılarla, mezartaşı, halı, ahşap vb. gibi etnografik eserlerde kullanmışlardır.
Bunların en tipik örnekleri de; Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesindeki büyük Türk mutasavvıfı (düşünür) Hacı Bektaş Veli Türbesi'nin cümle kapısındaki ve Konya Karatay Müzesinde sergilenen Artuklu Sultanı Melik Salih Mahmut'un sarayına ait bir duvar çinisindeki çift başlı kartal örgesinde görülür.
Çift başlı kartal figürleri betimsel açıdan analiz edildiğinde yapılış zamanına göre ve yörelerine bağlı olarak bariz farklılıklar gösterir. [3]
Selçuklu Sultanlarının yazlık sarayı olan Beyşehir Gölü kenarındaki Kubadabad Sarayı çinileri arasında bol miktarda kartal figürünü içeren panolar bulunmaktadır.
Kartal Örgesi, Orta Asya Türklerinde koruyucu bir ruh olarak da kabul edildiğinden, kartal figürü kalkanlara ve silahlara da işlenmiştir. Kuvvet, kudret, asalet simgesi olmuştur. Bu nedenle kötülüklerden korunmak için örge olarak da kullanılmıştır. Hükümdar çadırlarının tepesinde egemenlik sembolü olarak çadırların tepesinde de kartal örgeleri kullanılmıştır. Kale kapıları, burçlar, han, kervansaray kapılarında kartal, kuş sembolleri birçok kez kullanılmıştır.
Anadolu Selçukluların eski bir Roma toprağı olması dolayısıyla Anadolu'ya Rumî demektedirler. Bu topraklara egemen olmalarına karşın, İran, Irak, Kirman ve Suriye'ye hâkim olmaları dolayısıyla çift başlı kartalı devlet amblemi olarak benimsemiş olmaları bir faraziyedir. Kartalın o dönemlerde erişilemeyecek bir güç olması vahşi saldırısı, saldırganı mutlaka teslim alması ve onu parçalayıp yemesi, gökyüzünün tam bir efendisi olması keskin gözü, geniş kanatları, kuvvetli pençesi ve gagası, her bakımdan kuvveti ve hâkimiyeti sembolize etmektedir. Günümüzde de birçok devletin kartalı egemenlik sembolü olarak kullanıyor olması halen bu örgenin ne denli geçerli olduğunu göstermektedir.
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de surat betimlemenin yasak olduğuna dair herhangi bir ayetin olmamasına karşın, bazı hadislerde "canlı resmi yapanlar kıyamet günü bunları canlandırma yükümlülüğü taşırlar" rivayeti üzere Anadolu'da resim yapma geleneği çok yaygın olmadığından, sanatçılar minyatür, hat ve tezyinat (süsleme) çalışmaları yaparak özgün ve şaheser eserler üretmişlerdir. Bu arada şaman geleneği Anadolu'da unutulmamış hayvan kabartmaları, insan başı gibi figürsel öğeler betimlenmiştir. Genelde hayat ağacı tepesinde çift başlı kartal örgesi Anadolu Selçuklu Devletinde betimlenmiş örgelerdir.
Kartal, gökyüzü ile üzerinde yaşadığımız yeri birbirine bağlar. Bazı mitolojilere göre de döllenmeyi sağlar. Şaman ve Kızılderililere göre, ruhları ebedî âleme geniş kanatlarıyla ulaştırır.
İlk, orta ve yeniçağlarda kartal daima, ilahi güç, hâkimiyet sembolü olarak devletlerin bayraklarında ve armalarında yer almış, şövalyelerin flamalarına, elçilik armalarına girmiş, dünya kurulduğundan beri kutsal bir sembolik hayvandır.
Çift başlı siyah-beyaz kartal figürünü, haç işaretinin geometrik açılım formuna benzemesi nedeniyle Templiye Şövalyelerinin felsefî derecelerin sonuncusu olan ve seçilmiş anlamına gelen Kadoş Şövalyeliğinden itibaren veya diğer bir adıyla, Beyaz ve siyah kartal şövalyesi, Yüksek şûra olan yani idari derecelerinin amblemlerinde de bolca
Kullanılmaya başlanmıştır. Buradaki anlamı; hâkim, yanî her şeyi gören ve bilen, otorite anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Doğu ve Batı olarak iki kanadı simgelemektedir. Kartalın üzerindeki taç, aslında eski Mısır'da olduğu gibi güneş tanrısını temsil eder. Hıristiyan azizlerinin fresklerinde de yer alan başlarındaki hâle de Tanrı tarafından kutsanmış, seçilmiş insanlar olduğu bu şekilde vurgulanmıştır. Esas kök, Mısır'ın güneş tanrısıdır. Çeşitli dinlerde, kültürlerde sanat bu şekilde etkilenmiştir.
Çok tanrılı dinlerde Zeus ve Jüpider'in amblemi olarak da kartal örgesi kullanılmıştır. Mısır'da kartal başı ve insan vücudu olarak karşımıza çıkar. [4]
İnsanlar toplum içinde birlikte yaşarken birbirlerine de hizmet ederler, bu şekilde dünyanın yaşam çarkı işlemesine devam eder. İnsanlar birbirlerine yardım eder. Sonuçta, bütünde Tanrının verdiği hedefe etmiş oluruz. Dünyada dengeden oluşan bir hayat olduğu, zaman içinde bir parabol gibi kaosdan, düzene, düzenden tekrar kaosa dünyanın geçtiği unutulmamalıdır. [5]
O halde Hz.İsa'nın çarmıha gerilirken gökyüzüne çıkması, halen gökyüzünde bulunduğuna inanılması, Hz.Muhammed'in Burak'la Miraç'a çıkışını da dikkate alırsak, kartalın o yüzyıllarda gökyüzünün kralı olduğu, bütün yeryüzünü keskin gözleri ile gözetmesi hakikati ile birleştirilirse, kullanılmasının anlamına daha da yaklaşma olanağı bulabiliriz. Kartal Tanrısal bir göz, görme, hâkimiyet, doğu ile batının birleşmesinin ve bunlara egemen olmanın sembolüdür.
Sonuç olarak; siyah-beyaz çift başlı kartal, yerin ve göğün hâkimi, bir anlamda tanrısallığı, sevgi ve şefkati, keskin zekâ, uzak görüşlülük, ani ve doğru karar verme yeteneği, hükmetmeyi, emrindekileri koruma ve beslemeyi, Sümer Medeniyetinden günümüze değin geçen 4.000 yıllık sürede sembolize etmiştir. Asırlar boyu medeniyetler sona erinceye kadar da sembolize etmeye devam edecektir.

DİRİĞİ ULU CAMİİ VE ŞİFAHANESİNDEKİ BETİMLEMELER
Divriği Ulu Camii ve şifahanesi XIII. Yüzyıl Anadolu Türk mimarlığı ve sanatının en görkemli yapılarından biridir. Divriği Anadolu'da kurulan ilk Türk beyliklerinden olan Mengücekoğullarına başkent olmuştur. Beyliğin hükümdarı Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından 1228- 1229 tarihleri arasında bu eşsiz eseri yaptırmıştır. 1280 m2'lik bir alana oturan camiye kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan taş süslemeleriyle hayret uyandıran üç güzel kapıdan girilmektedir. Darüşşifası ise Behram Şah'ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 tarihinde yaptırılmıştır. Bu eşsiz anı 768 m2'lik bir alana oturmaktadır. XVIII. Yüzyılda medrese haline getirildiği içinde Şifahiye Medresesi de denmektedir. Anadolu'da erken dönem mimarisinin en seçkin örneği olan Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi; plan, mimari oran elemanları, süsleme ve örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapıdır. Birbirine bitişik nizamda yapılmış cami ve şifahaneden oluşan bu eşsiz külliye eser, mimari üslubu ve benzersiz taş oyma ustalığı ile döneminin şaheserleri arasında sayılmaktadır.
Dış görünümü olarak yalın anlatımına karşın, farklı, yoğun, girift bezemelerle dolu göz kamaştırıcı her biri ayrı nitelik taşıyan dört adet göz alıcı taç kapı ile dışarıya açılır. Bu kapılar sıra ile;
1.Kuzey Kapısı (Kıble Kapısı): Anıtsal bir bezeme içeren böyle kapılara büyük Camilerde Taç kapı olarak ta adlandırılır. [6]
2.Çıkış Kapısı (Tekstil Kapısı) : Batıya açılan ikinci kapıdır.
3.Doğu Kapısı(Şah Kapısı) : Hünkâr Kapısı veya Taht Kapısı olarak ta adlandırılır.
4.Şifahane Kapısı: Külliyedeki dördüncü kapıdır. Plan ve tezyinat olarak Anadolu'da eşsiz güzellikte tektir.
UNESKO'nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen "Dünya Kültür Mirası" listesinde Türkiye'den dokuz doğal ve kültür varlığı bulunmaktadır. 1985 yılında, bu listede yer alan ilk üç varlık içinde olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa'sı, özgün mimarisi, estetik, kültürel ve evrensel değeri ile XVIII. Yüzyıl kadın-erkek eşitliğini de simgelemesi ile de bir anıt özelliği taşımaktadır.
Ulu cami'nin kuzeye bakan yönündeki görkemli Taç Kapısının tüm cephesi boyunca yer alan birbirinden değişik ve karmaşık motif grupları, son derece göz alıcı rölyefler halinde büyük bir ustalıkla işlenmiştir. Kapının üst kısmını kuşatan çeşit çeşit bordürler, zemini bitkisel motiflerle doldurulmuş kitabe ve üstündeki baş kemerde yer alan aylama askılar (girlandlar), geometrik kompozisyonlar, ilk bakışta simetrik bir görünüm veren ama aslında asimetrik bir düzende tertiplenmiş desenler, bu methali süsleyen tezyini elemanların bazılarıdır. Bu motiflerin çoğu tek olarak ele alındıklarında, Türk sanatının değişik dallarında bilinen ve kullanılagelen motiflerdir. Fakat hepsinin bir arada toplanışı bu kapıya alışılmamış bir görünüm kazandırmıştır. [7]
Batı Kapısının halı, kilim ve kumaş desenlerine benzerlik gösteren ulama tarzdaki dekorasyonu buranın Tekstil(kumaş desenli) Kapısı olarak da adlandırılmıştır. Bu methalin sol duvarında çift başlı bir kartal figürü, yanında tek ayağı üzerinde duran bir başka kuş figürü ile aynı cephede gül bezek tabir edilen içi Rumî bezemelerle işlenmiş iri bir yuvarlak tezyini motif görülmektedir. Yapının sağ yanında çift başlı bir kartal daha vardır. Bu yapının daha ziyade bir pencereyi andıran Doğu Kapısı (Taht veya Şah Kapısı), diğerlerine nazaran daha sade bir görünüş içerisindedir. Selçuklu eserlerinde çokça rastlanan kabartmalı geçmeleriyle, yine bitkisel ve Rumili desenleri ahşap işçiliğine benzeyen geometrik kompozisyonlarla bezelidir. [8]
Külliyenin dördüncü ihtişamlı kapısı olan Şifahane Kapısı da yine tasarım açısından son derece orijinal ve zengin nakışları ile dikkat çeker. Sağ ve sol cephesindeki insan başı kabartmalarıyla, çeşitli geometrik şeritlerle bezeli ve adeta bir tacı andıran kemeriyle (kavsara), alınlık kısmını kaplayan ve Türklerin Orta Asya'daki en önemli sembolü olan beş kollu yıldızlardan oluşan alınlığıyla, iri pal metleri, geometrik ve bitkisel desenlerle dolgulu mücevher gibi rozetleriyle, Kapının bu şifahaneyi yaptıran Melike Turan Meleği simgelediği uzmanlarca ifade edilmektedir. [9]
Ulu cami ve Şifa hanesinin taç kapılarında, mihrap, minber ve kubbe tonozları gibi iç mekân süslemelerinde ustalıkla derlenmiş sitilize, sadeleştirme ve sembolizasyonlar yapılarak yorumlanmış farklı üslûplardaki tezyini gruplar şu başlıklar altında toplanır.
1.Bitkisel motifler (pal metler).
2.Hayvani formlar (Rumîler).
3.Geometrik desenler(Bu grup içinde yer alan geçmeler, bordürler, zencirekler, madalyonlar, rozetler ve sembolik figürler)
4.Kuşlar, insan başlı kabartmalar
5.Yazılar dır.
Ulu cami ve Şifahanesinin zengin bezemeleri kadar ilginç ve dikkate değer bir başka dekoratif grup, araştırmacılarca sembolik anlamlar taşıdığı ifade edilen figürlü tasvirlerdir. Öncelikle kuş kabartmalarına değinirsek, Batı (Tekstil) Kapısının sol yan duvarında gagaları çıngıraklı çift başlı bir kartal figürü ( Şekil:1 ), hemen yanındaki panoda ise tek ayağı üzerinde yan duran Doğan kuşuna benzer, bir kuş daha vardır
( Şekil:3 ). Aynı kapının sağ duvarında da yine çift başlı bir kartal daha yer alır. ( Şekil: 2 ) Anadolu Selçuklu sanatının en önemli özelliklerinden biri olan figürlü tezyinatta görülen kuş motiflerinin stilizasyonu hakkında, yırtıcı kuşlara sembolik anlamlar yükleyen Orta Asya etkisine işaret edilmekte, Divriği örneğinde görülen çift başlı kartalların Sultan Alâeddin Keykubat'ın gücünü sembolize ettiği, eğik başlı yan duran kuşun ise külliyeyi yaptıran Ahmet Şah'ın kendisi için hazırlattığı bir arma olduğu görüşü ileri sürülmektedir. [10]

SONUÇ
Divriği Ulu Camii ile Darüşşifasının süslemeleri, Türk sanatının ağaç, maden, kumaş ve taş işlemelerindeki motiflerin hepsinden faydalanan, bunları alışılmamış bir zenginlikte ve nispet ölçülerinde bir araya getiren bir anlayışın eseridir. Usta veya ustalar burada bir yenilik yapmak istemişler, bunda çok eski bilgi ve geleneklerden inançlardan da faydalanmışlardır. Bunu yaparken, o çağda hâkim olan bir sanat zevkinin, Türk süsleme elemanları ile tatbikçisi olmuşlardır. [11]
Bu eşsiz külliye'deki oyma taş tezyinatın mükemmeliyeti şüphesizdir ki kompozisyonları kadar bunları taşa işleyen ustaların hünerlerinden de kaynaklanmıştır. Tarihi önemine rağmen hızla yok olmaya doğru giden bu çok değerli sanat hazinesi umarız ki yakın bir gelecekte layık olduğu ilgi ve itibara kavuşacaktır. [12]
Taş duvarlara işlenmiş bu eşsiz figüratif kartal ve kuş bezemeleri yapıdaki yıpranmalar koşutunda bunlarında yıpranma ve yok olma sürecine girmiş olduğunu ve yer yer (buradaki özgün betimlemeleri incelediğim yıllarda) bilinçsiz kişilerinde tahribatına uğradığını gözlemlemiş bulunmaktayım. Bu yapıya Devletin el atarak usta kişilerin yapıyı yozlaştırmadan restorasyonunu acilen yaparak koruma ve güvenliğinin sağlanmasıyla, bu harika mirasın gelecek kuşaklara sağlıklı biçimde aktarabileceğimizi söyleyebilirim.

KAYNAKLAR:
1. MASARA,G.,"Divriği Ulu camii ve Şifahanesi Tezyinatı, Taş Bezemeleri",s.VII,Divriği Ulu camii ve Şifahanesi VIII.Türk Tıp Tarihi Kongresi-16/18 Haziran 2004
2.AKAR,A.-KESKİNER,C.,"Türk Süslemesinde Desen ve Motif",İstanbul 1978.
3.AREL,H.,"Divriği Ulu Camii Tekstil Kapısı ve Diğerleri",Vakıflar Dergisi V,s.113-128,Ankara1961.
4.ARSEVEN,C.E.,"Sanat Ansiklopedisi III",İstanbul 1950.
5.BAYAT,A.H.,"Sivas Divriği Darüşşifasındaki İnsan Figürlerinin Kaynağı ve Açıklaması",Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları,S.9,İstanbul 2003.
6.EYİCE,S.,"Divriği'de Ulu cami",Divriği Ulu camii ve Darüşşifası Yapılışının 750.Yılı Hatıra Kitabı",s.351, Ankara 1978.
7.ÜNVER,A.S."Cumhuriyetimizin 50.YILINDA Türk Süslemesinin Dünü,Bugünü,Yarını",Kültür ve Sanat Dergisi, S.2,s.122-127,İstanbul 1973.
8.ÖGEL,S.,"Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatı",Ankara 1966.
9.KUBAN, D."Divriği Mucizesi",İstanbul 2003.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KARAKEÇİLİ YÖRÜK AŞİRETİNİN TARİHİ

Bir milletin kültürü,geçmişinden süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerin bütününden meydana gelir. Büyük Türk milletinin tarihi dünya tari...